Dokuzuncu Vizit: Nal ve mıh

  • Günaydın arkadaşlar! Bugün nasılsınız bakalım?
  • Gâyet iyiyiz Hocam! Siz nasılsınız?
  • Teşekkürler, ben de gâyet iyiyim! Şu havaya, şu manzaraya, şu kayısı çiçeklerine bakın! Hepsi bize gülüyor! İyi olmamak mümkün mü? Mikâilciğim, bugün ziyârete kimden başlayalım?
  • Remzi Bey biraz sıkıntılı Hocam, ondan başlasak iyi olur!
  • Hayırlı sabahlar Remzi Bey, geçmiş olsun!
  • Sağolasın Hocam!
  • Biraz sıkıntımız varmış gâlibâ!
  • Evet Hocam, ikide bit titretme geliyor!
  • Mikâil Bey, durumu özetleyelim bir zahmet!
  • Estağfurullah Hocam! Remzi Bey, 44 yaşında işçi, tinea pedis’e sekonder selülit’i var. Günde iki defa 800.000 ünite prokain penisilin, parasetamol ve ıslak pansuman uyguluyoruz. Henüz yeterli sonuç alamadık!
  • Kültür aldık değil mi Mikâil Bey?
  • Tabii Hocam, ama henüz sonuç çıkmadı!
  • Sonucu bekleyelim, tedâvimize devam edelim Mikâilciğim!
  • Bâş üstüne Hocam!
  • Biraz daha sabredelim Remzi Bey, yârın inşallah daha iyi göreceğiz!
  • İnşallah Hocam!
  • Eveet arkadaşlar, bugün biraz naldan mıhdan konuşalım!
  • Buyur Hocam!!
  • Ne demiş atalarımız! “Bir mıh bir nal, bir nal bir at, bir at bir kahraman, bir kahraman bir vatan kurtarır”
  • Konumuzla ilgisini kuramadık Hocam!
  • Mıh’ı bilseniz kurardınız!
  • Mıh nedir Hocam?
  • İçinizden kaç kişi Malatyalı arkadaşlar?
  • Sekiz kişi Hocam!
  • İyi öyleyse! Bize “Mıh Osman”dan bahseder misin İsmâil Bey?
  • Buyur Hocam!!
  • Evlâdım, yaşadığınız şehrin âşinâ yüzlerini tanımanız, halkla ilişkileriniz kolaylaştırır. Remzi Bey Mıh Osmanı’ı tanıyor musunuz?
  • Tanımam mı Hocam! Rahmetli, Malatyaspor’un ilk futbolcularından idi. Meşin yuvarlağı mıh gibi doksana çaktığından dolayı bu lakapla anılırdı.
  • Teşekkürler Remzi Bey! Evet arkadaşlar, demek ki mıh neymiş?
  • Çakılan bir şeymiş Hocam!
  • Âferin, nalbantların kullandığı iri başlı çiviye “mıh” denir çocuklar! Peki, “kabara” nedir Dursun Bey?
  • Eğlenceli tiyatro oyunu Hocam!
  • Kabare demedim, kabara dedim Doktor Bey!
  • Bilemedim Hocam!
  • Malatyalılar’ın “develeme” dedikleri, İç Anadolu’da “katır” denen topaçların, tepesindeki konik başlı çiviye kabara denir arkadaşlar.
  • Çivi çeşitlerini öğrendik de Hocam, ama mevzû ile ilgisini hâlâ kuramadık!
  • Şimdi kuracaksınız! Vakt i zamânında bir seyyah, bir han’a inmiş! Atını bağlayıp yemini, suyunu veren hancı çırağı: “Beyim, atınızın sağ arka ayağından bir mıh düşmüş, çaktırsanız iyi olur” demiş. Seyyah, “adaam sende, daha bir sürü mıh var, bir mıhdan ne olacak” demiş. İkinci handa bir mıh daha düşmüş, oradaki çırak da uyarmış, bizimki üstüne uğramamış. Üçüncü handa bir mıh daha, dördüncü handa ilk nal düşmüş, seninki gene “daha bir sürü mıh ve nal var” havasında! Lafı uzatmayalım, her handa bir mıh veyâ nal bıraka bıraka son hana gelmiiş! Oradaki çırak, “Beyim, atınızın ayaklarında nal kalmamış, önünüzde çöl var, böyle yola çıkarsanız, çölün ortasında atın ayağına bir taş batar, kendisi de orda kalır, sizi de orda bırakır” demiş. Seyyâhımız, “un gibi kumda taş ne gezer” deyip sürmüş atını çöle! Çırağın dediği gibi, çölün ortasında atın ayağına bir taş batmış, at da orada kalmış seyyah da!
  • Bu taş bize mi geldi Hocam!
  • Hepimize geldi Remzi Bey! Remzi Bey ne demek istedi Âhu Hanım?
  • Pek anlayamadım Hocam!
  • Mikâil Âbiniz Remzi Bey’in hastalığını nasıl tanımlamıştı?
  • “Tinea pedis’e sekonder selülit” demişti Hocam!
  • Remzi Bey, “ayağımdaki basit bir mantar enfeksiyonunu zamânında önemseyip tedâvi etseydim, şu sıkıntılı hallere düşmezdim” demek istedi Doktor Hanım!
  • Demek ki neymiş! “İlim başkaa, irfan başka, âlim başkaa, ârif başka”.
  • Buyur Hocam!!
  • Kaşağı, Diyet, Pembe İncili Kaftan, Kütük, Forsa…
  • Mantar dedik, selülit dedik, nerelere geldik Hocam?
  • Ömer Seyfettin’e geldik arkadaşlar!
  • Nasıl geldik Hocam?
  • Rahmetli, İstanbul Erkek Lisesi’nde edebiyat muallimi! İkinci Dünyâ harbinin en civcivli zamânı! Müstahdem Dursun Efendi, sabah çaylarını getirmiş, tabaklarda iki tâne siyah kuru üzüm! Hazretin dilinde yukarıdaki tekerleme, habire tekrarlıyor: “Mîrim! İlim başkaa, irfan başka, âlim başkaa, ârif başka”. Arkadaşları îtiraz ediyor: “Olur mu Hocam! İlim ile irfan aynı şeydir, âlim kişi aynı zamanda âriftir”. Ömer Seyfettin: “Sabredin muhterem muallimler! Ben size bu sözümü ispât edeceğim” diye cevap veriyor.
  • Bir sabah, heyecanla, ellerini çırparak muallimler odasına giriyor ve: “Müjde arkadaşlar, Avusturya’dan üç vagon dolusu şeker yola çıkmış, haftaya İstanbul’da. Bundan böyle, çayı şekerle içeceğiz” deyince öğretmenler sevinçle yerlerinden zıplıyorlar! O sırada Dursun Efendi bermûtad kuru üzümlü çayları öğretmenlere dağıtmaya başlamış. Ömer Seyfettin aynı heyecanla: “Dursun Efendi! Duydun mu? Avusturya’dan üç vagon şeker geliyormuş. Bundan sonra tabaklara kuru üzüm yerine şeker koyacaksın” demiş. Dursun Efendi istifini hiç bozmadan: “Duy da inanma Beyim! Alaman’ın çizmesi altında çiğnenen adamlar şekeri nerden bulacak! Bulsa, niye sana göndersin, kendisi yer” diye cevaplamış. Hazret sevinçle taşı gediğine koymuş: “İşte arkadaşlar, sözümü ispatladım! Sizler ilim adamısınız, lâkin ölçüp biçmeden sözüme hemen inandınız! Dursun Efendi ise ilim değil amma irfan sâhibi! Basit bir akıl yürütme ile sözlerimin gerçek olamayacağı sonucuna vardı. Demek ki neymiş! İlim başkaa, irfan başka, âlim başkaa, ârif başka”.
  • Şimdi bu durumda biz âlim mi olmuş oluyoruz Hocam!
  • Remzi Bey ârif oluyor da, sizin âlim olmanız için daha kırk fırın ekmek yemeniz gerekiyor!
  • Hâlâ selülite gelemedik Hocam!
  • Yârın geliriz inşallah, şimdilik iyi günler arkadaşlar!
  • İyi günler Hocam!

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s