Mutluluk

İnönü Üniversitesinde çalışırken, Dr. Atilla Özcan Abi ile odalarımız karşılıklı idi. Dolayısı ile birbirimizin her yaptığından, ettiğinden, geleninden, gideninden haberimiz olurdu. Özellikle benim odaya kalabalık bir misafir grubu gelince, hemen Atilla Abinin odasındaki Maraş işi ve içi devamlı dolu olan ahşap oyma şeker kutusunu alır, misafirlerime ikram eder, hatta ikişer üçer almaları için ısrar ederdim. Açık kapıdan şekerlerinin tükendiğini gören ve içi yanan Atilla Abi seslenirdi: “Ver! Ver! Nasılsa el kesesinden ağalık kolay!” Günlerimiz böyle latifelerle gayet güzel bir şekilde geçerdi.

Hastanede asgari ücretle sözleşmeli işçi olarak çalışan, Atilla Abinin de hemşerisi olan Ali Karakoç isimli bir hastamız vardı. Ali, Elbistanlı şair merhum Bahaeddin Karakoç’un oğlu, merhum ve meşhur şairimiz Abdurrahim Karakoç’un da yeğeni idi. Muzdarip olduğu Darier Hastalığı sebebiyle zaman zaman yanımıza uğrar, biraz hoşbeşten ve çay ikramından sonra, onun için hazırladığımız ilaçları ve el harçlığını alır işine giderdi.

Benim olmadığım bir gün, ziyarete gelen Ali’ye Atilla Abi, “Ne var ne yok Ali? İşler güçler ne alemde, çoluk çocuk nasıllar?” diye  sorar. Ali’nin cevabı, Atilla Abinin gözlerini yaşartacak bir cevaptır: “Çok şükür Hocam! Aç değilim, açıkta değilim, gerek buradaki işimden gerek yaptığım diğer işlerden sebep, rızkımı temin ediyorum. Mevcut rahatsızlığım beni biraz engelliyorsa da, sayenizde onu da hallediyoruz. Allah, emrime muti bir hanım ve dünya güzeli bir kız evlat da nasib etti. Daha ne isterim!”

“Dün akşam yorgun argın eve vardım. Sağolsun hanım sobayı gümbürdetmiş, çayı demlemiş. Elimi yüzümü yıkayıp yerime oturunca beş yaşındaki kızım kucağıma atladı ve benimle oynamaya başladı. Hanım da, yanına biraz bisküvit koyduğu tavşan kanı çayımızı getirdi, birlikte içmeye başladık. Serde, aileden gelen şairane bir duygu da var ya! O sırada içimden şu düşünceler geçmeye başladı: Acaba şu dünyada benim kadar mutlu bir insan daha var mı acaba? Allahım sana ne kadar şükretsem azdır!”

Ali’nin ayrılmasından biraz sonra Atilla Abinin odasına girdiğimde gözlerini siliyordu. Hayrola Abi deyince olanları anlattı: “Biz bu kadar nimetin içinde, bir türlü memnun ve mutlu olamazken, asgari ücretle çalışan, ciddice bir hastalığı olan, bir gecekonduda kirada oturan Ali’nin hayata bakış açısı beni çok sarstı. Vah bize, yazık bize! Allah bizleri affetsin!” dedi.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s