Adabıyla erkanıyla, yoluyla yordamıyla!

Günlerden bir gün şehzâde hazretleri ava çıkmış. Bir geyik, bir tavşan, bir keklik, bir de bıldırcın avlamış. Bu arada epeyce yorulmuş ve bir çeşme başında mola vermiş. Elini yüzünü yıkamış, çeşmeden kana kana su içmiş. Tam ayrılacağı sırada o bölgede çadır kurmuş olan bir çerîbaşının kızı çeşmeye su doldurmaya gelmiş. Olacak bu ya, şehzâde, pek de güzel olmayan bu kara kuru kıza gönlünü kaptırmış!
Saraya dönmüşler ama şehzâdeye bir haller olmuş! Yemeden içmeden kesilmiş, sararmış solmuş! Kimseyle konuşmuyor, sorulanlara cevap vermiyormuş! Günden güne durumu kötüleşmiş, yataklara düşmüş! Doktor hekim, müneccim muvakkit, ulemâ evliyâ şehzâdenin derdine derman olamamış! Son çâre olarak Lokman Hekim’e mürâcaat edilmiş. Lokman Hekim, şehzâdeyi muayene etmiş, sormuş soruşturmuş, anlamış dinlemiş, sonunda meseleyi çözmüş:

  • Pâdişâhım, şehzâde hazretleri bir çingene kızına âşık olmuş! Ama sizin, Hanım Sultân’ın ve ahâlinin bu işe pek iyi gözle bakmayacağını düşünmüş! Bunu gurur meselesi yapmış, tutulduğu kara sevdâdan da vazgeçememiş! Böylelikle iğneden ipliğe dönmüş!

Durumu öğrenen pâdişah kızmış, köpürmüş, küplere binmiş!

  • Lan oğlum, sevdâ işinde gurur olur mu, gönül ferman dinler mi? Niye durumu bize anlatmadın? Kendini mahvettin, bizi de telef ettin! Hemen bir heyet gönderir, kızı isteriz, sen gönlünü ferah tut! demiş.

Hemen başvezir riyâsetinde bir heyet hazırlanmış, hediyeler behiyeler develere yüklenmiş ve çerîbaşının obasına doğru yola çıkılmış! Obaya varıp çerîbaşının çadırını bulmuşlar. Başvezir:

  • Değerli Çerîbaşı! Şehzâdemiz hazretleri avda gezerlerken kerîmeniz hanımefendiyi görmüşler, pek bir beğenmişler! Allâh’ın emriyle, peygamberin kavliyle, pâdişâhımızın selâmıyla, hediye ve behiyelerimizle, kızınızı şehzâdemize istiyoruz! demiş. Demiş demesine ama Çerîbaşı hiddetle yerinden doğrulmuş ve:
  • Heyyt! Hediyelerinizi behiyelerinizi de alın ve defolun çadırımdan! Benim size verilecek kızım yok! deyip heyeti kovalamış! Heyet şaşkın, süklüm püklüm geri dönmüş! Meseleyi duyan ahâli:
  • Kıyâmet alâmeti arkadaş! Bir çingene parçası, koskoca şehzâdeye kızını vermiyor, bu nasıl iş, diye aralarında durumu tartışmaya başlamışlar! Netîcede konu Bekri Mustafa’nın kulağına kadar ulaşmış! Bekri Mustafa hemen pâdişâhın huzûruna çıkmış ve:
  • Pâdişâhım, müsâde buyurursanız kızı hemen alıp geleyim! demiş. Pâdişah:

Oğlum, koca başvezir ve berâberindeki vüzerâ heyeti kızı alamadı! Sen nasıl alacaksın? demiş.

  • Pâdişâhım, siz müsâde buyurun, gerisini bana bırakın! diye cevaplamış. Pâdişah:

Peki, sana müsâde! demiş.
Müsâdeyi alan Bekri Mustafa, kafayı çekmiş, silahları bıçakları çapraz kuşanmış, varmış çerîbaşının obasına, basmış narayı!

  • Heeyyt! Çerîbaşı mısın çerçibaşı mısın, ne haltsın! Gel lan buraya!
  • Buyur Beyim, hoş geldiniz, sefâ geldiniz! Buyurun şöyle başköşeye!
  • Ulan sen kim oluyorsun da sümüklü kızını şehzâdeme vermiyorsun! Alayım mı kelleni aşağıya?
  • Aman Beyim! Biz kiim, şehzâdeye kız vermemek kim! Ama, sizin gibi gelip şöyle yoluyla yordamıyla, usûlüyle erkânıyla istemediler ki! Kız emrinize âmâde, buyurun alın götürün!!

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s