- Günaydın arkadaşlar, nasılsınız bakalım!
- İyiyiz demeyi çok isterdik Hocam!
- Hayrola!
- Yârınki sınavın stresi şimdiden başladı Hocam!
- Dünyâ imtihan dünyâsıdır arkadaşlar! Bu kadar büyütmeyin!
- Evet Mikâilciğim, bugün ne yapıyoruz?
- Zuhûrâta tâbî olup son odadan başlayalım Hocam!
- Âferin, işi kapmaya başladın! Hadi bakalım!
- Hayırlı sabahlar Ahmet Bey, geçmiş olsun!
- Sağolun Hocam!
- Nasılsınız bu sabah?
- İyiyiz diyelim iyi olalım inşallah, ama akıntı devam ediyor Hocam!
- Mikâil Bey!
- Ahmet Bey, 68 yaşında emekli öğretmen, diyabetik ayak sebebiyle misâfirimiz. Yara bakımı yapıyoruz, şekerini kontrol etmeye çalışıyoruz, klinik cevap biraz yavaş gidiyor Hocam!
- Teşekkürler Mikâil Bey! Sabır-helva ilişkisini tekrar hatırlamamız gerekiyor arkadaşlar! Nörotrofik ülserlerin tedâvisi oldukça müşküldür, sabıra ve zamâna ihtiyaç var! Debridman yaptık mı Mikâilciğim?
- Zaman zaman biz, bâzen de plastik cerrâhî tarafından debridman yapılıyor Hocam!
- Ellerinize sağlık! Ahmet Bey, özellikle şeker konusuna dikkat etmemiz gerekiyor, yavaş da olsa düzeldiğinizi zamanla göreceksiniz!
- İnşallah Hocam!
- Evet arkadaşlar, nörotrofik ülsere yol açan başka hangi hastalıkları biliyorsunuz?
- En başta lepra var Hocam!
- Âferin Âhu Hanım! Şükür ki artık eradikasyon aşamasında bir hastalık! Başka?
- Kronik alkolizm, siringomiyeli gibi bâzı nörolojik hastalıklar!
- Âferin! Lepra’nın diğer adlarını söyleyebilir misiniz Zeynep Hanım?
- Cüzzam diye biliyorum Hocam!
- Doğru! Ayrıca Osmanlı Dönemi’nde “Miskin Hastalığı” olarak ta adlandırılmıştır. Avrupa’da lepra hastalarının adalarda açlık ve ölüme terk edildiği dönemlerde atalarımız bu hastalar için “Miskinler Tekkesi” denen bir nevî sanatoryumlar inşâ etmişlerdir. Böylelikle hem hastaların bakım ve tedâvileri sağlanmış, hem de toplum hastalıktan korunmaya çalışılmıştır.
- “İnsanoğlu kuş misâli” deyiminin hikâyesini biliyor musunuz arkadaşlar!
- Gâlibâ sizden dinleyeceğiz Hocam!
- Vakti zamânında, miskinler tekkesinin bir odasında iki miskin yaşarmış. Yıllarca, birisi pencere kenarında, diğeri duvar dibinde oturmuş. Günün birinde, köşede oturan, pencere kenarında oturana:
- “Birâder, yıllardan beri sen orada ben burada, canımız sıkıldı! Tebdîl-i mekanda ferahlık vardır derler! Gel seninle bir yer değiştirelim!” demiş.
- “Hay hay birâder! Hadi başlayalım!” demiş öteki miskin.
- Harekete geçmişler! Santim santim, milim milim, tam bir sene sonra köşedeki pencere kenarına, pencere kenarındaki de köşeye yerleşmiş. Pencere kenarının yeni sâkini:
- “İnsan bu, kuş misâli derlerdi de inanmazdım arkadaş! Geçen sene nerdeydiik, bu sene nerdeyiz!” diye hayretini ifâde etmiş. İşte o günden sonra “İnsanoğlu kuş misâli” deyimi, hayret edilecek hızdaki yer değişikliklerini tanımlamak üzere dilimize yerleşmiş!
- Miskinler tekkesi demişken! Ülkemizde ilk inşa edilen tıp eğitim kurumu ve hastane hangisidir Nâlan Hanım!
- Hatırlayamadım Hocam!
- Anadolu Selçukluları döneminde I. Gıyâseddin Keyhüsrev tarafından, 1206 yılında, kız kardeşi adına, Kayseri’de yaptırılmıştır!
- Gevher Nesîbe Sultan Dârüşşifası Hocam!
- Âferin Zeynep Hanım!
- Yapılış hikâyesini kim anlatacak?
- Gâlibâ gene sizden dinleyeceğiz Hocam!
- Sultan II. Kılıçarslan’ın kızı Gevher Nesîbe Hâtun, gönlünü bir sipâhi beyine kaptırır. Ama ağabeyi bu işe pek sıcak bakmaz ve sipâhi beyini savaşa gönderir. Savaştan yaralı olarak dönen genç kumandan, bir süre sonra vefât eder. Bu işe çok üzülen Sultan, ince hastalığa yakalanır.
- İnce hastalık nedir Âhu Hanım?
- Verem diye biliyorum Hocam!
- Âferin! Kardeşinin hastalığına çok üzülen ağabeyi, pişmanlık içinde son arzusunu sorar. O da: “Ağabeyciğim, bir hastâne yaptır ki, sevdiğimin ve benim durumumda olan hastalar buradan şifâ bulsunlar” der. İşte Anadolu’nun ilk tıp fakültesi ve hastânesi bu vasiyet üzerine yapılmıştır arkadaşlar! Bir vefâ örneği olarak, Kayseri’deki tıp fakültemize bu değerli hanımefendinin adı verilmiştir. Bendeniz de Gevher Nesîbe Tıp Fakültesi mêzunu olmaktan gurur duyuyorum!
- Benzer şekilde, Cumhuriyet öncesi dönemde yapılan ve “dârüşşifâ, dârüssıhha, dârülâfiye, dârünahha, şifâhâne, tımarhâne, bîmarhâne, bîmâristan ve mâristan gibi adlarla anılan sağlık kuruluşlarını sayarak ecdâda bir vefâ da biz gösterelim Mehmet Bey! Önce Selçuklu eserleri!
- Hocam bizim saymamız oldukça zor ve yetersiz olacağından sizden ricâ ediyoruz!
- Peki, iş gene başa düştü! Sivas; İzzeddin Keykâvus Dârüşşifâsı, Konya; Alaaddin Keykûbad Dârüşşifâsı, Amasya; Anber bin Abdullah Dârüşşifâsı, Kastamonu; Ali Pervane Dârüşşifâsı, Tokat; Munieddin Pervâne Dârüşşifâsı, Çankırı; Atabey Ferruh Dârüşşifâsı, Divriği; Tûran Melik Dârüşşifâsı, Aksaray, Akşehir, Erzurum ve Erzincan dârüşşifâları…
- Osmanlı dönemi: Bursa; Yıldırım Dârüşşifâsı, Edirne; II. Bayezid Dârüşşifâsı, Edirne Cüzzamhânesi, Selânik Dârüşşifâsı, Budapeşte Dârüşşifâsı, Belgrad Dârüşşifâsı, Manisa; Hafsa Sultan Bîmarhânesi, İstanbul; Fatih Dârüşşifâsı, Bayezid Dârüşşifâsı, Süleymâniye Dârüşşifâsı, Haseki (Hürrem Sultan) Dârüşşifâsı, Üsküdar Toptaşı Atik Vâlide Bîmarhânesi, Sultanahmet Dârüşşifâsı, Gurebâ Hastânesi…
- Son olarak hemşehrimiz Arapgirli Yusuf Kâmil Paşa’nın, eşi adına yaptırdığı hastâneden bahsederek konuyu tamamlayalım Zeynep Hanım!
- Ben Antepliyim Hocam! Bu soruya Malatyalılar cevap vermeli!
- Bülent Bey?
- Bir hanımın adına yaptırıldığına göre hanımların cevap vermesi daha uygundur Hocam!
- Top çeviriyorsunuz, ama gol yok! İş gene bize düştü! Zeynep Kâmil Hastânesi arkadaşlar, Zeynep Kâmil Hastânesi! Zeynep Hanım’ın bu soruyu bilmesini beklerdim!
- Afedersiniz Hocam!
- Yârın sınavda görüşmek üzere iyi günler arkadaşlar!
- İyi günler Hocam!