NewYork’a giden Dursun’la Temel, bir süre çarşı pazar dolaştıktan sonra karınlarını doyurmak amacıyla bir lokantaya girmişler. Dursun Temel’e, “Ula biz İnciluzca bilmeyruk, ha bu işi nasıl kıvıracağuz” demiş. Temel, “Sen merak etme, ben su gibi İnciluzca bileyrum” deyip garsona işaret etmiş. Gelen garsona: “İki çorbayi!” demiş, garson iki kase yayla çorbası getirmiş. Afiyetle içtikten sonra Temel: “İki pilavi!” demiş. Garsonun getirdiği iki tabak pilavı da iştahla yemişler. Temel’in sipariş ettiği “İki kebabi” de mideye indirdikten sonra, ‘Türk tatlısız sofradan kalkmaz’ prensibi gereğince iki porsiyon “Baklavayi” de halletmişler. Temel halinden oldukça memnun bir eda ile garsona “Getir hesabi” demiş. Hesabı getiren garson tepelerinde dikilirken, Dursun Temel’e: “Ula uşağum, helal olsun sağa, Of’ta hangi okulda öğrendun bu ecnebi lisanuni” demiş. Temel cevap vermeye hazırlanırken garson gülümseyerek: “Ula ben Sivas’lı olmasaydım yemiştiniz babayi” demiş!