Yaşı ilerleyen veya ölümü yaklaşan kişilerin duyarlılık katsayılarının yükseldiği, en ufak bir olay karşısında hemen gözlerinin yaşardığı bilinen bir gerçektir. Aşağıda anlatacağım hadise, bu duruma bizzat şahit olduğum unutamadığım hatıralarımdandır.
İlk görev yerim olan kasabamız sağlık ocağında çalışırken, müsait zamanlarda hemen yakınımızda olan Yazı Cami’ye namaza giderdim. Zannediyorum 1981 yılının Haziran ayıydı. Bir ikindi namazına, yanımda o zamanlar 3 yaşlarında olan büyük oğlum Mehmet’le beraber gitmiştik. Hava da herhalde serin olmalı ki, üzerinde beyaz renkli kapşonlu bir mont vardı. Onu giydiği zaman tavşana benzerdi. Birlikte sünneti kılmaya başladık. Üçüncü rekatta Mehmet secdede uyuyakaldı. Ben de dokunmadım, namaz bitinceye kadar öylece secde vaziyetinde uyudu.
Namaz çıkışında, rahmetli Ali Bey’in Hacı Abi bizi bekliyordu. Bir taraftan mendiliyle gözünü silerken bir taraftan Mehmet’in başını okşadı. “Maşallah doktorum! Allah bağışlasın! Çocuğu öyle beyaz montuyla, tavşan gibi, secdede uyur görünce içim bir hoş oldu! Sebebini bilmiyorum ama, namaz boyunca ağladım!” dedi. “Hayrolsun inşallah Hacı Abi!” dedim ve ayrıldık.
Ağustos ayında askere gittim, Eylül’ün ilk haftasında Hacı Abi’nin vefat ettiğini öğrendim. 50 yaşında, sapasağlam, çok çalışkan, çok neşeli bir insandı. Bilinen bir hastalığı da yoktu. Allah rahmet eylesin!
Demek ki; duygusallığı artan kişilerin daha bir dikkatli davranmaları, sayılı günlerinin kalmış olabileceğini hesap ederek, kalan sermayelerini en verimli şekilde kullanmaya çalışmaları akıllıca bir davranış olacaktır.