O Sen Değilsin!

Değerli Ağabeyim Süleyman Arslantaş’tan naklen:

1950’lerden sonra seyrek te olsa İslami konulardan bahseden kitaplar yayınlanmaya başladı. Bunlardan birisi de ilk baskısı 1957 yılında yapılan Dr. Haluk Nurbaki’ye ait “Tek Nur” isimli kitaptı. İspat-ı Vacib üzerine yazılmış, bilimsel verilerle de desteklenmiş, o günün şartlarına göre ileri düzeyde bir çalışma idi.

1960 darbesini takibeden yıllar! Ankara’da çiçeği burnunda bir hava astsubay adayıyım. İslami konulara da ilgi ve merakım var. Her bulduğum kitabı olduğu gibi, bu kitabı da heyecanla ve bir solukta okudum. Çok etkilendim ve yazarı ile tanışmak istedim. Kitabın arkasında: Onkolog Doktor Haluk Nurbaki, Sakarya Caddesi, Kızılay-Ankara diye aklımda kalmış bir adres vardı. Bir Cumartesi günü, heyecanla kitapta yazan adrese gittim. Bir apartmanın ikinci katında bir daire idi. Kapısında da Dr. Haluk Nurbaki yazan bir tabela vardı. İçeri girdim, hasta bekleme salonu olduğu anlaşılan bir salon! Karşıdaki masada sekreter olduğunu zannettiğim, gayet dekolte giyinmiş bir genç hanım oturuyordu. Şaşırdım ve “herhalde yanlış geldim” diyerek geri çıktım. Karşı daireleri kontrol ettim, bir yanlışlık yoktu! Tekrar aynı daireye girdim ve sekreter hanıma Dr. Haluk Bey’le görüşmek istediğimi söyledim. İçeriye telefon etti ve muayene odasının kapısını açarak beni içeriye buyur etti. Odaya girmemle ikinci büyük şoku yaşamam bir oldu. Karşımdaki masanın arkasında; 40’lı yaşlarda, pos bıyıklı, sigara içmekten bıyıkları sararmış, ayaklarını Amerikan kovboyları gibi masanın üzerine uzatmış bir adam oturuyordu. Bütün hayallerim yıkılmış, düşünce dünyam alt üst olmuştu. Biraz etrafa bakındıktan sonra yutkundum ve “O, sen değilsin” deyip kendimi dışarı zor attım!

Hüsn-ü Zannımız Zedeleniyor!

Benzer bir olayı da değerli Ağabeyim Eflatun Saygılı anlatmıştı:

Rahmetli Necip Fazıl’ın Kayseri’de verdiği son konferanslardan biri idi. Konu; “Yolumuz, Halimiz, Çaremiz”, yıl” 1977 olsa gerek. Salon hınca hınç dolu! Merhum Üstad her zaman olduğu gibi çoşkulu bir şekilde, kendisini sık sık alkışlayan ve çoğunluğu gençlerden oluşan dinleyici kitlesine hitap ediyor, ara sıra da bir sigara yakıyordu. Sigarasından ardarda nefesler çekerken, “Ben biraz sigara içeyim, siz de bu arada beni alkışlayın!” diyerek latife yapmayı da ihmal etmiyordu! 

Yaklaşık 3 saat kadar süren konferansın bitiminde yemek yendi, kahve içildi, dar çerçevede özel bir sohbet imkanı da bulunmuş oldu. Rahmetli üstad, seyahatlerinde genellikle trenle seyahat etmeyi tercih ederdi. Sohbetin bitiminde, Üstad’ı yolcu etmek üzere hep beraber Kayseri Tren Garı’na gidildi. Üstad, kendisine tahsisli özel yataklı vagondaki yerini aldı. Tren birazdan hareket edecek, bizler de alkışlayacağız. O sırada, konferansın tertipçilerinden MEF-DER (Mefkureci Öğretmenler Derneği) Kayseri Şube Başkanı, Deli Mikdat Hoca diye de bilinen edebiyat öğretmeni, aşağıdan Üstad’a seslendi: “Üstadım! Sana bir şey diyeceğim, amma bana darılmayacaksın!”. Trenin camından kalabalığı seyreden Üstad, “Söyle Deli Oğlan” dedi. Mikdat Hoca; “Üstadım, sen köşkünde otur, kitaplarını yaz, bize gönder, biz okuyalım! Bizim içimize karışma, aksi takdirde hüsn-ü zannımız zedeleniyor arkadaş!” dedi. Biraz duraklayan Üstad, “Bana böyle bir lafı, ancak senin gibi bir deli söyleyebilirdi. Tavsiyen dikkate alınacaktır Deli Oğlan!” dedi. O sırada zaten tren de yavaş yavaş harekete geçmişti!

Demek ki neymiş: Kişilerden çok fazla beklenti içine girmek, şiddetli hayal kırıklıklarına yol açabilir. Gönül, en çok kendisinden çok şey umulan kişilere kırılır!

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s