Rahmetli dedem Kavaklı Çavuş bir gün Daryol’daki bağımıza gider. Bağda seyrekten bitmiş otlara bir kaç çapa vurduktan sonra, sepetlere üzüm, armut, kayısı Allah ne verdiyse doldurur ve köye doğru yola çıkar. İki dereyi aşıp Kayaönü’ne geldiğinde Şehiroğlu’ndan yeni aldığı bıçkı aklına gelir. Sağa bakar, sola bakar, heybelerin gözlerini kontrol eder, bıçkı yok! “Herhalde çavuş üzümü çubuğunun dibinde unuttum” diyerek geri döner. Arar, tarar, bütün çubukların diplerini tek tek kontrol ederi bıçkı yok! Tekrar iki dereyi geçip Kayaönü’ne kadar gelir. “Tüh yav! Keyişi armudunun dibine bakmayı unuttuk” der, geri döner! Bütün armutların, zelderilerin, üvezlerin diplerine iyice bakar, bıçkıyı bulamaz, yok, yok, yok!
Ağustos’un sıcağında iki defa onca meşakkatli yolu tepmek zorunda kalan zavallı eşşek, üçüncü defa Kayaönü düzüne çıkınca öyle yorulmuş ki, her gördüğü tezzeği koklamaya başlamış. Bıçkıyı bulamadığı için zaten canı iyice sıkkın olan rahmetli dedem, Suluharman’a kadar sabretmiş. Eşşek, tezzek koklama işini iyice abartınca artık dayanamamış ve “Dah he gavur malı, zaten canım burnumda, bi de sennen mi uğraşacağım” deyip elindeki bıçkıyı zavallı hayvanın boynuna batırmış!