Değerli Kardeşim Prof. Dr. Akın Aktaş’tan naklen:
Yıl 1985. Artvin Sağlık Müdürü Dr. İsmail Bakırcı, hemşehrisi olan Tahsin Baba (Prof. Dr. Tahsin Demirtaş)’nın yardımıyla, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Araştırma Görevliliği’ni kazanmış ve asistan olarak görevine başlamış. Her sabah Tahsin Baba önde, diğer hocalar arkasında, uzmanlar, kıdemli asistanlar arkada, bizim eski müdür İsmail ise en arkada pansuman arabasının dümeninde, vizit yapıyorlar. “İsmail, sargıyı aç”, “İsmail, makas ver”, “İsmail, pansumanı tazele”, “İsmail dikişleri al”… Gel İsmail, git İsmail, koş İsmail, dur İsmail… Eeee, cerrahi asistanlığı bu, kolay değil! Gel çekice, git körüğe! Ama İsmail halinden memnun, herkesin geçtiği yollardan o da mecburen geçecek!
Gel zaman git zaman, Artvin Sağlık Müdürlüğü’nün müstahdemlerinden Dursun Efendi apandisit olmuş ve Tahsin Baba’nın delaletiyle servise yatırılmış. Hemen ameliyatı yapılmış ve yatağına alınmış. Ertesi sabah bermutad vizit başlamış. Sıra Dursun Efendi’ye gelince, hasta yatağında oturur vaziyete geçmiş, ellerini yanda hazırol vaziyetine getirmiş, İsmail’e bakarak “Müdür Bey!” diyerek baş selamı vermiş. İsmail işaret parmağıyla “sus” işareti yapmış ama Dursun esas duruşunu hiç bozmamış. Durumu farkeden Tahsin Baba, gülümseyerek diğer hastaya geçmiş.
Ertesi sabah aynı durum! Yalnız Dursun Efendi gezer hale geldiği için, bu sefer İsmail’i ayakta hazırol vaziyetinde karşılamış ve “Müdür Bey!” deyip baş selamını tekrarlamış. Üçüncü sabah aynı vaziyet, ekip odaya girer girmez Dursun Efendi esas duruşunu göstermiş ve “ Müdür Bey!” deyip baş selamını çakmış. İşaretle mişaretle durumu kurtaramayacağını anlayan İsmail, Dursun’a “Sus oğlum sus! İkide bir ‘Müdür Bey’ deyip durma, müdürlük neyim kalmadı, geçti o günler! Gördüğün gibi pansuman arabası sürüyorum!” demiş!
Eeee, ne demişler; “Düşmez kalkmaz bir Allah!”