Dördüncü Vizit: Giriş’e devam

  • Günaydın arkadaşlar! Bugün nasılsınız bakalım?
  • İyiyiz Hocam, teşekkürler!
  • Bu gün size ne anlatacağım, biliyor musunuz?
  • Dün Cildiye’ye giriş yapacağınızı söylemiştiniz ama pek giremedik gâlibâ Hocam!
  • Önce üçüncü odamıza girip hastamız Hatîce Hanım’ı bir ziyâret edelim, sonra Cildiye’ye gireriz!
  • Günaydın Hatîce Hanım! Bu gün kaşıntılarınız ne durumda?
  • Sâyenizde oldukça azaldı Hocam!
  • Estağfirullah! Bu iltifâtı ben değil Doktor Mikâil Bey hak ediyor. Hâzık elleriyle hastalarımıza şifâ dağıtıyor. Hastamızı kısaca bir özetleyelim Mikâilciğim!
  • Hatîce Hanım kırk altı yaşında, ev hanımı. Liken plânus’u var, retinoid tedâvisi alıyor   , durumu hızla iyiye gidiyor Hocam!
  • Ellerinize sağlık! Hepatit’i ne âlemde?
  • Kontrol altında, intâniye ile birlikte tâkip ediyoruz Hocam!
  • Tedâviye aynen devâm edelim!
  • Bâşüstüne Hocam!
  • Mikâil Âbi’ye “hâzık” dediniz Hocam! Anlayamadık!
  • “İyi yetişmiş ve insani özellikleri yüksek doktor” anlamına geliyor arkadaşlar! Sizlerin de “hâzık hekimler” olmasını temennî ediyoruz!
  • Evet arkadaşlar! Üç gündür “bu gün size ne anlatacağım, biliyor musunuz?” diye söze başlamamın sebeb-i hikmetini merâk etmediniz ki hiç soran olmadı.
  • Şimdi soruyoruz Hocam!
  • Arkadaşlar! Bizler Nasreddin Hoca’nın torunlarıyız. Merhum Hoca, aslında her mes’elemize bir çözüm bulmuş, ama biz O’nu iyi tanımadığımızdan yeteri kadar istifâde edemiyoruz.
  • Bağlantıyı kuramadık Hocam!
  • Şimdi kuracaksınız! Bir Cumâ günü, benim gibi hazırlıksız vaziyette kürsüye çıkan Hocafendi cemaate sormuş:
  • Ey cemaat-i müslimîn! Bu gün size ne anlatacağım, biliyor musunuz?
  • Nereden bilelim Hocafendi!
  • Bu kadar kalabalık bir cemaatin bilmediğini bu fakir nereden bilsin! deyip kürsüden inmiş.
  • Öbür hafta gene hazırlıksız, tekrar kürsüye çıkmış:
  • Ey cemaat-i müslimîn! Bu gün size neden bahsedeceğim, biliyor musunuz?
  • Biliyoruz Hocafendi! demiş, “bakalım bu durumda ne diyecek” diye önceden hazırlıklı olan cemaat.
  • Bildiğinize göre anlatmama ne hâcet! deyip inmiş aşağıya.
  • Üçüncü hafta aynı minval üzere çıkmış kürsüye. Bu sefer cemaat, “bir kısmımız biliyor, bir kısmımız bilmiyor” diyelim, bakalım bu sefer ne yumurtlayacak! diye kararlaştırmışlar.
  • Ey cemaat-i müslimîn! Bu gün size ne anlatacağım, biliyor musunuz?
  • Bir kısmımız biliyor, bir kısmımız bilmiyor, Hocafendi!
  • İyi öyleyse, bilenler bilmeyenlere anlatsın! deyip atmış kendini aşağıya!
  • Hocafendi bize ne ders verdi şimdi Hocam!
  • Yapacağınız işe hazırlıksız girişirseniz işte böyle madara olursunuz! dedi.
  • Yâni siz madara mı olmuş oluyorsunuz bu durumda?
  • Ne münâsebet! Ben herkes için geçerli genel kuralı hatırlattım. Doktorların “en büyüğü” olan bir Hoca’nın söze daralması, lafa sıkışması söz konusu bile olamaz!
  • “Doktorların en büyüğü” ne demek Hocam?
  • Arkadaşlar, diğer branşlardan hocalarımızla sohbet ederken, bâzen “hangi branşın en önemli, en büyük branş olduğu” konusu gündeme gelir. Beyin Cerrâhı der: “biz en büyüğüz”, Kalp Cerrâhı der: “biz en büyüğüz”, Gastroenterolog der: “biz en büyüğüz”, Ortopedist der: “biz en büyüğüz”, Psikiyatrist der: “biz en büyüğüz”. Söz uzar gider. En sonunda dayanamam ve ben devreye girerim!
  • Herkes organı kadar konuşsun arkadaşlar! Beyin taş çatlasa bir buçuk kilo, kalp taş patlasa 250 gram, mide gelse gelse 300 gram, kemiklerin hepsini bir organ saysak bile geleceği on kilo, hele psikiyatri, tartıya gelecek bir organı bile yok! Pekî cildimiz? Vücut ağırlığımızın yüzde on beşi! Meselâ ben 80 kiloyum. Bu hesâba göre derim 12 kilo geliyor, yâni en büyük organ! En büyük organın doktoru benim, dolayısıyla “en büyük doktor” da otomatikman ben oluyorum! deyince herkes dut yemiş bülbüle döner.
  • Hâlâ Cildiye’ye gelemedik Hocam!
  • Nasıl gelemedik! Derinin en büyük ve en ağır, dolayısıyla da en önemli organımız olduğunu öğrenmiş olduk.
  • Dâhiliye stajını yaparken, hocalarımızdan biri, “En kolay branş olan Cildiye’de ihtisas yapmanızı tavsiye ederim. Zîra hastalarının yarısına ne sürerseniz sürün iyileşir, yarısına da ne sürerseniz sürün iyileşmez” demişti de heveslenmiştik. Siz “en büyük”, “en önemli” diyerek bizi korkutuyorsunuz Hocam!
  • O hocamız doğru söylemiş! Yalnız; neyi, nereye, ne kadar, ne süreyle, günde kaç defâ süreceğinizi bilmezseniz, iyileşecek o yüzde elliyi de tedâvi edemezsiniz. Ortalık, kremle merhemin farkını bilmeyen doktorlardan geçilmiyor zâten.
  • Kremle merhem aynı şey değil mi Hocam?
  • Sizlere stajın bitiminde, kremin, merhemin sulusu, merhemin de, kremin yağlısı olduğunu öğretebilirsek maksat hâsıl olmuş olacak.
  • İyi günler arkadaşlar, yarın görüşürüz!
  • İyi günler Hocam!

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s