Bağdat pâdişâhı kuyumcubaşını çağırtmış! “Kuyumcubaşı, Sultan Hanım’ın doğum günü yaklaşıyor! Git, çarşıyı pazarı dolaş, dünyânın en değerli mücevherini bul getir, doğum gününde kendisine hediye edeyim” demiş. “Bâşüstüne haşmetli pâdişâhım” diyen kuyumcubaşı, Bağdat çarşısını dolaşmış, sormuş, soruşturmuş, elinde portakal büyüklüğündeki bir elmas ile pâdişâhın huzûruna çıkmış. “Bu ne kuyumcubaşı?” “Emrettiğiniz üzere, dünyânın en değerli mücevheri azametli pâdişâhım”! “Oğlum, Hanım Sultan bunu ne yapacak? Yenilmez, içilmez! Bâri buna bir kulp taktır da, gerdanlık veya kolye niyetine boynuna taksın”!
“Bâşüstüne Efendimiz” diyen kuyumcubaşı, Bağdat Çarşısı’nın en usta kuyumcusunun kapısını çalmış! “Selamünaleyküm Nûman Ustam”! “Aleykümselâm kuyumcubaşım! Hayrola, hangi rüzgar attı sizi buralara”? “Ustam, şu elmasa bir kulp takılacak, sebeb-i ziyâretim budur”! Elması alan ustanın elleri titremeye başlamış! “Ben buna delik açamam kuyumcubaşı”! “Niye ustam”? “O kadar kıymetli ki, elim titrer, ufacık bir hatâ kırılmasına yol açar, bu da pâdişâhımızın hiç hoşuna gitmez herhalde”! “Pekî ne yapacağız”? “Şam’da benim ustam Hâlit Usta var, bir de ona gösterseniz”!
Kuyumcubaşı pürtelaş Şam yolunu tutmuş! Araya sora Hâlit Usta’yı bulmuş, merâmını anlatmış. Elması gören Hâlit Usta’nın da elleri titremeye başlamış ve: “Ben buna, değil delik açmak, elimi bile süremem”! demiş. “Ne yapacağız ya”? “Bu işi yapsa yapsa, Hindistan’daki ustaların ustası Gulam Ahmet Usta yapabilir, bir de ona gösterin”!
Kuyumcubaşı süklüm püklüm geri dönmüş, durumu pâdişâha arzetmiş. Pâdişah küplere binmiş! “Sana 15 gün müsâde! Bu işi hallettin hallettin, yoksa kelleni alırım”! demiş.
Kuyumcubaşı can havliyle Hindistan’ın yolunu tutmuş! Zahmetli bir yolculuktan sonra ustaların ustasını bulmuş, durumu anlatmış! “Aman ustam, ocağına düştüm, bu işi yapsan yapsan sen yaparmışsın! Şu elmasa bir delik aç ta başımı kurtarayım”! demiş. Usta, içeride çalışmakta olan çırağına seslenmiş! “Abdullah”! “Buyur ustam”! “Şunu del de getir”! “Bâşüstüne ustam”! Elması alan çırak, içeri geçmiş, tık diye delmiş, geri getirmiş! “Ustam ne yaptın”? “Bu elması ben de delemezdim, çünkü kıymetini biliyorum. Çırağım ise devamlı yaptığı, sıradan bir iş olarak gördü ve deldi getirdi”! demiş.