Seçme Beyitler

Lokman Hekim’in oturduğu makâmın arkasında, giren kişinin hemen gözüne çarpacak şekilde şu beyit yazılı imiş:

Ne ararsan bulunur derde devâdan gayrı
Elimizden ne gelir Hakk’a duâdan gayrı

İktidar sâhibi olmayı arzu edenlere Muhibbî (Kânûni Sultan Süleyman)’nin cevâbı ne güzel!

Halk içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihandâ bir nefes sıhhat gibi

Osmanlı’nın son döneminde yaşamış ünlü göz hekimi Mehmet Esat Paşa, bir gün çâre olamadığı hastalıklardan bunalmış olsa gerek, aşağıdaki beyti mırıldanmış:

İhtiyârımla acep ben hiç olur muydum tabîb
Ger bileydim âlemin bunca devâsız derdini

İzzet Molla, keline çâre olsun diye gittiği hekimin de kel olduğunu görünce dayanamamış:

Eğer olsa derler, kelin merhemi 
Sürer kendinin bâşınâ ol emi

Söyleyeni bilinmeyen (lâedrî) bir beyit te aynısını söyler:

Kendi muhtâc-ı himmet bir dede 
Bilmez ki gayra nasıl himmet ede

Nev’î, seyahatin hastalıklara iyi geleceğini anlatmış:

Sefer it derdüne tımâr ola şâyed Nev’î
Bâ’is-i sıhhat olur eylese bîmâr sefer

Niyâzî-i Mısri, dertlerin bâzen derman da olabileceğini söyler:

Derman arardım derdime derdim bana dermân imiş
Bürhan sorardım aslıma aslım bana bürhân imiş

Necip Fâzıl Kısakürek’in ölüm târifi:

Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber
Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber

Ziyâ Paşa’nın canı bir gün makam sahiplerinden yana çok yanmış olacak ki şu beyti söylemek zorunda kalmış:

Ne günlere kaldık ey Gâzi Hünkar
Eşşek vezir oldu katır mühürdar

Gene Ziyâ Paşa’dan:

Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma
Zer-dûz palan da ursan eşşek yine eşşektir

Benzer anlamda lâedrî bir beyit:

Adam, adamdır eğer olmaz ise bir pulu
Eşşek yine eşşektir, atlastan olsa çulu

Ziyâ Paşa, laf ve iş ilişkisini ne güzel özetlemiş:

Âyinesi işdir kişinin lâfa bakılmaz 
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde

Onlar ki lâf ile verirler dünyâya nizâmât
Bin türlü teseyyüp bulunur hânelerinde

Benzer mânâda lâedrî bir beyit:

Dene altûnu mihenk taşında
Dahî insanı bir iş başında

Bir lâedrî daha:

Mârifet iltifâta tâbidir
Müşterisiz metâ zâyidir

Mendebur birisinin arkasından söylenmiş lâedrî birbeyit:

Ne kendi eyledi rahat, ne kimseye verdi huzur
Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehl-i kubur

Şah Hatâyi de böylelerinden şikâyet ediyor:

Usul erkan bilmez nâdan elinden 
Usul ağlar erkan ağlar yol ağlar 


Şâir Eşref’in benzer anlamda bir beyti:

Gözlerim ebnâ-yı âdemden o rütbe yıldı kim
İstemem ben fâtihâ tek çalmasınlar taşımı

Dış görünüşün her zaman aldatıcı olabileceğini belirten İbrahim Hakkı Hazretleri (bir rivâyete göre Râgıp Paşa, bir başka rivâyete göre de Mehmet Emin Tokadî Hazretleri) ne güzel söylemiş:

Harâbat ehlini hor görme zâkir
Defîneye mâlik vîrâneler var

İzâfiyet teorisini Sâbit’in aşağıdaki beytinden daha güzel kim anlatabilir?

Müneccim muvakkit ne bilir şeb-i yeldâyı
Mübtelâ-yı gâma sor kim gîceler kaç saat

Bursalı Tâlîp, ârif insanı târif etmiş:

Çeşm-i insâf gibi kâmile mîzân olmaz 
Kişi noksânın bilmek gibi irfân olmaz

Niyâzî-i Mısrî de benzer bir tanımlama yapmış:

Savm u sâlât u hac ile sanma biter zâhid işin
İnsan-ı kâmil olmaya lâzım olan irfân imiş

                                             
Lâedrî bir beyit te benzer şeyler söylüyor

Ehl-i diller arasında aradım kıldım talep
Her hüner makbûl imiş illâ edep illâ edep

Muhibbî’den  benzer anlamda bir beyit:

Kimsenin aybını görüp kılma zinhar âşikâr
Günde yüz bin aybın örterken ilâh-el âlemîn

Rûhî, mîzanda geçer akçenin mal ve evlatlar olmayacağını ne güzel ifâde etmiş:

Sanma ey hace ki senden zer-u sim isterler 
“Yevme la yenfeu’da” kalb-i selim isterler. 

Bâkî, kişinin ebedîleşmesi için gerekli olan kuralı en özlü şekilde söylemiş:

Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş

Bişr-i Hafî Hazretleri, ânın kıymetini hatırlatmış:

Dün öldü, bugün ise, sanki can çekişmede
Yârın henüz doğmadı, doğmayacak belki de

Şinâsi, kendini beğenmiş birini şöyle târif etmiş:
                                            
Kişiye her işi a’lâ görünür 
Kuzguna yavrusu ankâ görünür


Bağdatlı Rûhi, aceleci olmayı hoş görmemiş:

Gör zâhidi kim, sâhib-i irşâd olayım der 
Dün mektebe gitti, bugün üstâd olayım der

Edirneli Hâtemî de aynı kanaattedir:

Tîz-reftâr olanın pâyine dâmen dolaşır
Erişir menzil-i maksûduna âheste giden

Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri, ilâhi adâletin tecellî şekillerinden birini şöyle târif etmiş:

Hak teâlâ intikâmın, yine kul ile alır
Bilmeyen ilm-i ledünni, ânı kul yaptı sanır

Can Yücel’den güzel bir tespit:

Ömür dediğin üç gündür

Dün geldi geçti, yarın meçhuldür

O halde ömür dediğin bir gündür, o da bugündür

Niyazi-i Mısri’den de bir ders alalım:

Bir göz ki, ibret olmaya nazarında

Ol düşmanıdır sahibinin başı üzerinde

Alvarlı Efe Hazretlerine kulak verelim

Seyreyle güzel kudret-i Mevla neler eyler

Allah’a sığın adl-i Teala neler eyler

Elbet yürüdür fermanını Kadir-u Kayyum

Herkese layık sırr-i tecella neler eyler

 Alemleri var eyleyen Allah-u Alimdir

Gözler görecek mihr-i mualla neler eyler

 Lutfi der ki bu İlahi dergâhta sebat et,

Nazlı niyaz et, Hakk’a temenna neler eyler

 Kuddusi Baba ve Alvarlı Efe Hazretleri birlikte söylerse:

Seyreyle güzel kudret-i Mevlâ neler eyler cânân cânân

Allah’a sığın adl-i Teâla neler eyler…

 Meyl eylemezem gayrısına tövbeler olsun cânân cânân

Hem yüzleri dost, özleri düşmandan usandım…

 Suları şikest, meyleri kalp Hazret-i Hak’tan cânân cânân

Bir ane değin ettiğim isyandan utandım…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s