Genellikle ağaç veya odun der geçeriz! O kadar basit mi acaba? Ağaç var ağaççık var, fidan var fidancık var, odun var oduncuk var, dal var dalcık var!…
Şimdi inceden kalına, küçükten büyüğe, narinden kabaya… doğru, ağaçtan elde ettiğimiz ve hayatımızın olmazsa olmazı önemindeki eşyayı sıralamaya çalışalım:
Ağaçlar ormandan kesildikten sonra; tomruk, lata, kütük, odun, kereste gibi çeşitli ürünler halinde kullanıma sunulur. Tomruğun keresteye dönüşmesi sonucu oluşan kapaklar genellikle bahçe veya inşaatların etrafında çit olarak kullanılır. Çıtalar ise fasülye, domates, salatalık gibi sarılan bitkilere direk olarak değerlendirilir. Uzun ve düzgün ağaçlar, tesviye edildikten sonra telefon direği olarak kullanıma sunulur.
Kısa ve düzgün ağaçlardan kürek, keser, kazma, külünk, balta, çapa, tırmık, dirgen gibi çeşitli aletlere sap yapılır. Kesilen ağaçlar, “kime ne diyelim, baltanın sapı bizden” diye hayıflanır, evlenme çağı gelen gençlerin “bir kesere sap olması” beklenir. Pek çok küçük el aletimizin sapları da ağaçtandır.
Sobalarımız, fırınlarımız, tandırlarımız, ocaklarımız hep odun ile ısınır. Bunları tutuşturmak için çoğunlukla çıra kullanırız. Çıbık (Çubuk)ların budanması ile elde edilen gılamada, toplanıp kurutulduktan sonra, özellikle ocaklar için mükemmel bir yakacak olur.
En küçük dal parçacıkları; çalı-çırpı ve çıtılgı halinde ateşi tutuşturmak veya güçlendirmek amacıyla kullanılır. Bunlar ocak veya tandıra kosengi ile itilir. Yaramazlık yapan çocuklara anneleri: “Bana şimdi kosenginin gavur tarafını çevirttireceksiniz” diye göz dağı verir!
Paparayı yiyen çocuklar, sopayı yemeden yan taraftaki boş alana geçip cızgılı veya guluklu çelik-çomak oynamaya başlarlar. Acıkınca, annelerinin kaynattığı mis gibi tarhana çorbasına şimşir kaşığı sallar, sonra da derslerine oturup kalemleri ile güzel yazı yazarlar. Ertesi gün de, kitaplarını, defterlerini tahta çantalarına koyup okulun yolunu tutarlar. Büyük şehirlere veya Almanya’ya giden babaları da tahta bavullarla yola koyulmuşlardı.
Kışlık veya yazlık yufka ekmek yapılırken, beziler ekmek tahtası üzerinde çevirme ile biraz yassılaştırıldıktan sonra, ekmek tahtası üzerinde oklava ile iyice inceltilir ve kızgın sacın üzerinde pişirgeçle çevrilerek iyice pişirildikten sonra ekmek direğine eklenir. Merdane ise, beziyi küçük bazlama haline getirmeye yarar.
Eskiden evlerin tavanları ya kemer ya da örtme olurdu. Örtme tavanlarda, odanın büyüklüğüne göre; hatıl, kiriş, hezen, dikme gibi değişik kalınlıkta ağaç çeşitleri, yer döşemesi olarak ta düzgünce biçilmiş tahtalar veya parke kullanılır. Duvar ve sıva işleri için kurulan iskeleler de genellikle ağaçtandır. Çatılar ise genellikle kapak türünden tahtalarla kaplanır ve üzerlerine kiremit döşenir. Kapılar, mandallar, dayaklar, küssükler hep ağaçtandı.
Ev ve iş yerlerimizde kullandığımız; kapı, pencere, masa, sandalye, tabure, koltuk, kanepe, dolap, etajer, sehpa, çerçeve gibi pek çok parça ve malzeme de ağaçtan imal edilir.
Eğitim hayatımız neredeyse tamamen ağaca bağımlıdır: Kitaplarımız, dergilerimiz, defterlerimiz hep kağıttan, kağıt ise ağaçtan! Kara kalemlerimiz de öyle! Okullarımızın masaları, sandalyeleri, sıraları, tahtaları hep ağaçtandır. Kitaplıklarımız, kütüphane raflarımız… hakeza!
Türkülerimizi sazlarla, bağlamalarla, curalarla, kemençelerle, davullarla, zurnalarla, şarkılarımızı kemanlarla, udlarla, tamburlarla, kanunlarla, ilahilerimizi neylerle, teflerle, bendirlerle, pop müziğimizi piyanolarla, gitarlarla söyledik, dinledik! Çobanlarımız koyunlarını, keçilerini kavallarla, sipsilerle otlattılar.Davulun ve adaletin tokmağı da ağaçtan!
Camilerimizin sedef işlemeli mihrap, minber ve kürsüleri de, bazen mermer veya taş yapılı olmakla beraber çoğunlukla ahşap menşe’lidir. Cami avlularında, parklarda, bahçelerde içlerine girip gölgelendiğimiz çardaklar, perguleler, üzerine oturup dinlendiğimiz banklar da ahşaptan yapılıyor.
Arabaya atı, eşeği, öküzü koşmak için; yan taraflarda veya ortada yönlendirici parça olarak uzun bir ok bulunur, arabanın gövdesine de tekne denir. Esas çekici güç ise, hamuttan çıkan yan kayışların bağlandığı falaka aracılığıyla temin edilir (Bu falaka ile, ayaklara ceza veya eziyet olarak vurulan falaka, yapısal olarak benzerlik gösterse de fonksiyonları farklıdır). Tekne fazla yüklenirse, ucuna tomruk takılmış urganlarla yük sıkıca bağlanırdı. Yola yürümekte veya çift sürmekte gönülsüz davranan hayvana, üvendire, mertek, veya meses de denen ucu sivriltilmiş, hatta bir de küçük çivi çakılmış değnek (deynek)le dürtülür ki görevini düzgünce yerine getirsin! Sürme işinden sonra, arkalarına takılan tapan ile, tarladaki kesekleri un-ufak ederler.
Elma, armut, ayva gibi meyveler olgulaştıkça ağırlaşır. Dalların kırılmasını önlemek için ağaçlara cerek verilir. Özellikle ceviz gibi yüksek ağaçlardan meyveyi indirmek için uzun sırıklar kullanılır. Uzun boylu kişiler için sırık veya cerek gibi benzetmesi yapılır. Sırıktan mı bozma bilmiyorum ama, kaba-saba, hoyrat ve görgüsüz adamlara da zırık veya zıranta denir. Olgunlaşan meyveler, sepet, zembil veya küfelerle eve taşınır.
Kamyonlarımızın, arabalarımızın, paytonlarımızın kasaları ağaçtan yapılır. Bu vasıtalar, kasalar dolusu meyve ve sebzeyi insanlara ulaştırır. Trenler, çok uzun bir süre ağaç traversler üzerinde gidip geldiler. Bir zamanlar köprülerimiz de ağaçtandı. Günümüzde briketler, taşlar, çeşitli inşaat emtiası ahşap paletler üzerinde taşınıyor.
Ya gemiler, sandallar, diğer deniz araçları! Kızakları, gövdeleri, direkleri hep ağaçtan yapılırdı, halen de yapılıyor!
Ahlat’ta veya Devrek’te yapılan baston ve asalar, yürüme güçlüğü çeken insanlara yüzyıllardır destek olmaya devam ediyor. Günümüzde azalsa da, abdest alanlar eskiden tahta nalik (nalın) kullandılar. Çamaşırlarımızı hala tahta mandallarla ipe tutturuyoruz! Duvar saatlerimizin büyük kısmı hala ahşaptan.
Eski savaşlarda insanlar birbirlerini; kargı, mızrak, ok… gibi savaş araçları kullanarak yaralamaya veya öldürmeye çalışmışlar. Bunları bırak, elimize batan ince bir diken veya kıymık parçası bile canımızı epeyca acıtır.
Ninelerimiz yünlerini kermenle ip haline, iplerini naziklerde, çıkrıklarda gelep haline getirdiler, halı veya kilimlerini ıstarlarda dokudular. Karyolaları, somyaları, kerevetleri, iskembeleri hep ağaçtandı. Yataklarını, yorganlarını gece serdiler, gündüz dolaplara ve yüklüklere kaldırdılar. Buğdaylarını, nohutlarını, fasülyelerini kalburla,gözerle, çineğerle, unlarını elekle elediler. Tahıllarını dibekte döverek un yaptılar, çamaşırlarını kil ve tokuç kullanarak yıkadılar. Yoğurtlarını yayıkta çalkalayıp ayran yaptılar, tereyağı çıkardılar. Yemeklerini tahta sofralarda yediler. Lamba veya çıralarını çırakmalar üzerine koydular. Çeyizlerini ceviz veya meşe sandıklarda sakladılar. Bebeklerini beşikte büyüttüler, çocuklarını kağnıcakla yürüttüler.
Eskiden araziler sabanla sürülürdü. Kağnılar, at arabaları, faytonlar her aksamıyla birlikte ağaçtan yapılmıştı. Öküzler kağnıya boyundurukla koşulurdu. Dedelerimiz, ekini tahta saplı orakla, kalıçla, tırpanla biçtiler, ellerine ennik taktılar, tarladaki sapı anadutla arabaya yüklediler, kalan döküntüleri tahta tırmıkla topladılar, sapı düvenle saman haline getirdiler, samanı yabayla savurdular. İnim inim inileyen derli dolaplar suları aşındırdı, değirmenleri döndüren çarklar buğdayları un etti, değirmen taşları bazen zıvanadan çıktı, değirmenci öğüttüğü unu, kepeği, zavarı tahta kürekle çuvallara doldurdu. Dinklerin direği ve döndürme kolu da ağaçtandı. Demirci ve kalaycılar, körük vasıtasıyla ateşi kor haline getirirlerdi.
Çocuklar, kar yağsa da kızaklarla veya merdivenle bayır aşşağı bir kaysak diye beklediler. Hafif rüzgarlı havalarda, 4 veya 6 çıta ile yaptıkları uçurtmaları uçurdular. Sapanlarla kuş kovaladılar. O zamanlar torneti olan çocuklar şanslı sayılırdı. Katır (topaç) sahibi olmak ta bir ayrıcalıktı. Okula başladıklarında ilk tanıştıkları müzik aletleri mandolin ve flüt oldu.
Son zamanlarda mobilya sanayiinde, talaş veya yonga haline getirilmiş kırıntıların tutkal ile yapıştırılması sonucu elde edilen; sunta, kontraplak, masif, MDF, laminat gibi yarı sentetik ağaç ürünleri tercih ediliyor. Bahçe çitlerimiz rengarenk, çiçekler ve küçük bitkiler, ahşaptan yapılmış değişik büyüklüklerde saksıları süslüyor.
Temizlik konusunda da neredeyse tamamen ağaca bağımlıyız: Kağıt havlular, peçeteler, ıslak mendiller, afedersiniz tuvalet kağıtları, alt bezleri… olmasaydı, halimiz nice olurdu bir düşünelim!
Vefat edince bazı yerlerde hala teneşir üzerinde yıkanıyoruz. Son yolculuğumuzu da, mü’minlerin omuzlarında ve bir tahta at’ın üzerinde yapıyoruz. Hatta, çoğu yerde beton kapaklar kullanılsa bile, bazı yerlerde cenazemiz hala çatma tahtaları ile doğrudan toprakla örtülmekten korunuyor!
Netice-i kelam: Eğer ağaç olmasaydı, yukardakilerin hiçbiri olmayacaktı, dolayısıyla biz de olmayacaktık! Ağaca ne kadar teşekkür etsek te minnet borcumuzu ödeyemeyiz vesselam!