Dokuzuncu Vizit: Nal ve mıh

  • Günaydın arkadaşlar! Bugün nasılsınız bakalım?
  • Gâyet iyiyiz Hocam! Siz nasılsınız?
  • Teşekkürler, ben de gâyet iyiyim! Şu havaya, şu manzaraya, şu kayısı çiçeklerine bakın! Hepsi bize gülüyor! İyi olmamak mümkün mü? Mikâilciğim, bugün ziyârete kimden başlayalım?
  • Remzi Bey biraz sıkıntılı Hocam, ondan başlasak iyi olur!
  • Hayırlı sabahlar Remzi Bey, geçmiş olsun!
  • Sağolasın Hocam!
  • Biraz sıkıntımız varmış gâlibâ!
  • Evet Hocam, ikide bit titretme geliyor!
  • Mikâil Bey, durumu özetleyelim bir zahmet!
  • Estağfurullah Hocam! Remzi Bey, 44 yaşında işçi, tinea pedis’e sekonder selülit’i var. Günde iki defa 800.000 ünite prokain penisilin, parasetamol ve ıslak pansuman uyguluyoruz. Henüz yeterli sonuç alamadık!
  • Kültür aldık değil mi Mikâil Bey?
  • Tabii Hocam, ama henüz sonuç çıkmadı!
  • Sonucu bekleyelim, tedâvimize devam edelim Mikâilciğim!
  • Bâş üstüne Hocam!
  • Biraz daha sabredelim Remzi Bey, yârın inşallah daha iyi göreceğiz!
  • İnşallah Hocam!
  • Eveet arkadaşlar, bugün biraz naldan mıhdan konuşalım!
  • Buyur Hocam!!
  • Ne demiş atalarımız! “Bir mıh bir nal, bir nal bir at, bir at bir kahraman, bir kahraman bir vatan kurtarır”
  • Konumuzla ilgisini kuramadık Hocam!
  • Mıh’ı bilseniz kurardınız!
  • Mıh nedir Hocam?
  • İçinizden kaç kişi Malatyalı arkadaşlar?
  • Sekiz kişi Hocam!
  • İyi öyleyse! Bize “Mıh Osman”dan bahseder misin İsmâil Bey?
  • Buyur Hocam!!
  • Evlâdım, yaşadığınız şehrin âşinâ yüzlerini tanımanız, halkla ilişkileriniz kolaylaştırır. Remzi Bey Mıh Osmanı’ı tanıyor musunuz?
  • Tanımam mı Hocam! Rahmetli, Malatyaspor’un ilk futbolcularından idi. Meşin yuvarlağı mıh gibi doksana çaktığından dolayı bu lakapla anılırdı.
  • Teşekkürler Remzi Bey! Evet arkadaşlar, demek ki mıh neymiş?
  • Çakılan bir şeymiş Hocam!
  • Âferin, nalbantların kullandığı iri başlı çiviye “mıh” denir çocuklar! Peki, “kabara” nedir Dursun Bey?
  • Eğlenceli tiyatro oyunu Hocam!
  • Kabare demedim, kabara dedim Doktor Bey!
  • Bilemedim Hocam!
  • Malatyalılar’ın “develeme” dedikleri, İç Anadolu’da “katır” denen topaçların, tepesindeki konik başlı çiviye kabara denir arkadaşlar.
  • Çivi çeşitlerini öğrendik de Hocam, ama mevzû ile ilgisini hâlâ kuramadık!
  • Şimdi kuracaksınız! Vakt i zamânında bir seyyah, bir han’a inmiş! Atını bağlayıp yemini, suyunu veren hancı çırağı: “Beyim, atınızın sağ arka ayağından bir mıh düşmüş, çaktırsanız iyi olur” demiş. Seyyah, “adaam sende, daha bir sürü mıh var, bir mıhdan ne olacak” demiş. İkinci handa bir mıh daha düşmüş, oradaki çırak da uyarmış, bizimki üstüne uğramamış. Üçüncü handa bir mıh daha, dördüncü handa ilk nal düşmüş, seninki gene “daha bir sürü mıh ve nal var” havasında! Lafı uzatmayalım, her handa bir mıh veyâ nal bıraka bıraka son hana gelmiiş! Oradaki çırak, “Beyim, atınızın ayaklarında nal kalmamış, önünüzde çöl var, böyle yola çıkarsanız, çölün ortasında atın ayağına bir taş batar, kendisi de orda kalır, sizi de orda bırakır” demiş. Seyyâhımız, “un gibi kumda taş ne gezer” deyip sürmüş atını çöle! Çırağın dediği gibi, çölün ortasında atın ayağına bir taş batmış, at da orada kalmış seyyah da!
  • Bu taş bize mi geldi Hocam!
  • Hepimize geldi Remzi Bey! Remzi Bey ne demek istedi Âhu Hanım?
  • Pek anlayamadım Hocam!
  • Mikâil Âbiniz Remzi Bey’in hastalığını nasıl tanımlamıştı?
  • “Tinea pedis’e sekonder selülit” demişti Hocam!
  • Remzi Bey, “ayağımdaki basit bir mantar enfeksiyonunu zamânında önemseyip tedâvi etseydim, şu sıkıntılı hallere düşmezdim” demek istedi Doktor Hanım!
  • Demek ki neymiş! “İlim başkaa, irfan başka, âlim başkaa, ârif başka”.
  • Buyur Hocam!!
  • Kaşağı, Diyet, Pembe İncili Kaftan, Kütük, Forsa…
  • Mantar dedik, selülit dedik, nerelere geldik Hocam?
  • Ömer Seyfettin’e geldik arkadaşlar!
  • Nasıl geldik Hocam?
  • Rahmetli, İstanbul Erkek Lisesi’nde edebiyat muallimi! İkinci Dünyâ harbinin en civcivli zamânı! Müstahdem Dursun Efendi, sabah çaylarını getirmiş, tabaklarda iki tâne siyah kuru üzüm! Hazretin dilinde yukarıdaki tekerleme, habire tekrarlıyor: “Mîrim! İlim başkaa, irfan başka, âlim başkaa, ârif başka”. Arkadaşları îtiraz ediyor: “Olur mu Hocam! İlim ile irfan aynı şeydir, âlim kişi aynı zamanda âriftir”. Ömer Seyfettin: “Sabredin muhterem muallimler! Ben size bu sözümü ispât edeceğim” diye cevap veriyor.
  • Bir sabah, heyecanla, ellerini çırparak muallimler odasına giriyor ve: “Müjde arkadaşlar, Avusturya’dan üç vagon dolusu şeker yola çıkmış, haftaya İstanbul’da. Bundan böyle, çayı şekerle içeceğiz” deyince öğretmenler sevinçle yerlerinden zıplıyorlar! O sırada Dursun Efendi bermûtad kuru üzümlü çayları öğretmenlere dağıtmaya başlamış. Ömer Seyfettin aynı heyecanla: “Dursun Efendi! Duydun mu? Avusturya’dan üç vagon şeker geliyormuş. Bundan sonra tabaklara kuru üzüm yerine şeker koyacaksın” demiş. Dursun Efendi istifini hiç bozmadan: “Duy da inanma Beyim! Alaman’ın çizmesi altında çiğnenen adamlar şekeri nerden bulacak! Bulsa, niye sana göndersin, kendisi yer” diye cevaplamış. Hazret sevinçle taşı gediğine koymuş: “İşte arkadaşlar, sözümü ispatladım! Sizler ilim adamısınız, lâkin ölçüp biçmeden sözüme hemen inandınız! Dursun Efendi ise ilim değil amma irfan sâhibi! Basit bir akıl yürütme ile sözlerimin gerçek olamayacağı sonucuna vardı. Demek ki neymiş! İlim başkaa, irfan başka, âlim başkaa, ârif başka”.
  • Şimdi bu durumda biz âlim mi olmuş oluyoruz Hocam!
  • Remzi Bey ârif oluyor da, sizin âlim olmanız için daha kırk fırın ekmek yemeniz gerekiyor!
  • Hâlâ selülite gelemedik Hocam!
  • Yârın geliriz inşallah, şimdilik iyi günler arkadaşlar!
  • İyi günler Hocam!

Sekizinci Vizit: Hürrem Sultan

  • Günaydın arkadaşlar! Ferfeneden beri nasılsınız bakalım?
  • Çok iyiyiz Hocam! Sâyenizde bir ferfene yapmış olduk, teşekkür ederiz!
  • Sorumlu hemşiremiz Mehtap Hanım, navruzlarınıza teşekkür ediyor.
  • Bir şey değil Hemşirânım, isterseniz gene getiririz!
  • Gelecek sene inşallah! Hadi bakalım vizitimize başlayalım! Mikâil Bey, önce Fıtnat Hanım’ı görelim!
  • Buyurun Hocam!
  • Günaydın Fıtnat Hanım, hayırlı sabahlar! Nasılsınız bakalım?
  • Oldukça rahatladım Hocam, teşekkür ederim!
  • Hastamız hakkında kısa bilgi alalım Mikâilciğim!
  • Fıtnat Hanım 39 yaşında banka müdürü, eritema nodôzum nedeniyle misâfirimiz. Yatışının 3. günü, indometazin ve ıslak pansuman tedâvisi uyguluyoruz, oldukça iyi cevap verdi Hocam!
  • Teşekkürler Mikâil Bey, önce “müdür” kelimesini “müdîre” olarak düzeltelim!
  • Ne farkı var Hocam?
  • Kibarlık farkı var evlâdım, kibarlık farkı!
  • Akciğer grafisi, PPD, paterji, boğaz kültürü yapıldı mı?
  • Hepsi normal Hocam!
  • Ne güzel! Zeynep Hanım, eritema nodôzum’u târif edelim!
  • Kızarık, ağrılı ve lokal ısısı artmış deri altı nodülleri anlamına geliyor Hocam!
  • Âferin Doktor Hanım! Bülent Bey, Zeynep Hanım’ın tanımını orijinal kelimelerle bir daha tekrarlayalım!
  • Anlayamadım Hocam!
  • İnflamasyonun dört majör bulgusunu saymanı istiyorum Doktor Bey!
  • “Rubor”, “Dolor”, Tumor”, “Kolor” Hocam!
  • “Kalor” demek istedin herhalde!
  • Evet Hocam!
  • Âferin!
  • Fıtnat Hanım, bir hafta kadar daha misâfirimiz olacaksınız, sonra biraz da evde dinlenmeniz gerekecek! Bacaklar yüksekte tutulacak!
  • Nasıl uygun görürseniz Hocam!
  • Geçmiş olsun!
  • Teşekkürler Hocam!
  • Eveet, gelelim genel kültür seansımıza! Dün size aktüel mevzûlardan soracağımı söylemiştim! Bakalım ne durumdayız yorgun savaşçılar?
  • Muhteşem Yüzyıl’ı seyrediyor musunuz?
  • Ara sıra Hocam!
  • Âferin! Târihimizi bilmemiz gerekiyor arkadaşlar! Ne demiş Muhibbî?
  • Muhibbî kim Hocam?
  • Sülüman evlâdım, Sülüman!
  • Ne demiş Hocam?
  • “Halk içinde mûteber bir nesne yok, devlet gibi,

Olmayâ devlet cihandâ, bir nefes sıhhat gibi”

  • Birazcık açıklayabilir misiniz Hocam!
  • “Herkes benim yerimde olmak ister ama bilmezler ki hiçbir makam, sağlıklı bir nefesten daha değerli değildir” demiş Muhteşem Süleyman!
  • Diline sağlık Hocam, doğru söylemiş!
  • Peki, Sülüman böyle derken Roksolan ne yapıyor acabâ?
  • Kim Hocam?
  • Hürrem evlâdım, Hürrem!
  • Oğlu Sarı Selim’i pâdişah yapmak için entrikalar çeviriyordur Hocam!
  • Onu bilmem! Ama, o sıralar su sıkıntısı had safhaya çıkan Mekke’ye 40 kilometre uzaktan su getirtmek için inşâ ettirdiği kanalların kalıntıları hâlâ ayaktadır arkadaşlar!
  • Görmüş gibi söylüyorsunuz Hocam!
  • Çok şükür! Evet, tekrar günümüze dönelim, dün Kayısı bahçesinde yediğimiz bâdemlerin tadı hâlâ damağınızda duruyor mu?
  • Duruyor Hocam!
  • Âfiyet olsun! Pekî, bâdemin Cildiye’yle alâkasını biliyor musunuz?
  • Bilmiyoruz Hocam!
  • Bâdem yağı (huile d’amande) çok etkili ve güzel bir yağdır. Her türlü deri kuruluğunda memnûniyetle kullanırız. Başka hangi yağları biliyoruz arkadaşlar?
  • Zeytinyağı, ayçiçek yağı, pamuk yağı, fındık yağı, kanola yağı, kayısı yağı, kekik yağı, hint yağı, gres yağı, makine yağı…
  • Yağcılığı uzattınız ama haklısınız! Bugünün son sorusu! Hint yağı ne işe yarar Nevzat Bey?
  • Hintlilere yarar herhalde Hocam!
  • Mülevvindir arkadaşlar?
  • Buyur Hocam!!
  • Laksatif evlâdım, laksatif!
  • Yârın görüşmek üzere iyi günler arkadaşlar!
  • Size de Hocam!

Yedinci Vizit: Galât-ı meşhur

  • Günaydın arkadaşlar! Bugün nasılsınız bakalım?
  • Gâyet iyiyiz Hocam! Siz nasılsınız?
  • Rahmetli dedem, “iç güveyliğinden hallice” derdi, “nasılsın dede” diye sorduğumda!
  • İç güveyliği ne demek Hocam!
  • Dâmadın gelin olması demek oluyor arkadaşlar!
  • Nasıl yâni?
  • Fakir, gariban bir genç, ağanın evde kalmış kızıyla evlendirilir ve ağanın evinde yaşarlar.
  • Ne güzel Hocam! Zengin kapıya sırtını dayamış!
  • Başına kakılanlara dayanabilirsen öyle!
  • Şimdi siz de dedenizin durumunda mı olmuş oluyorsunuz Hocam!
  • Allah’a şükür öyle bir durum yok, sözün gelişi öyle dedim! Evet Mikâil Bey, bugün ilk olarak birinci özel odayı ziyâret edelim.
  • Buyurun Hocam!
  • Hayırlı sabahlar Sabahattin Bey, nasılız bakalım bu sabah? Kaşıntınız ne âlemde?
  • Teşekkürler Hocam! Yavaş yavaş azalıyor inşallah!
  • Mikâil Bey, kısa bir özet alalım lütfen!
  • Tabii Hocam! Sabahattin Bey 58 yaşında, öğretim üyesi, yama evresinde MF hastamız. RePUVA tedâvisi alıyor, durum iyiye doğru gidiyor.
  • Kaçıncı seanstayız?
  • Bugün 9. uygulama yapılacak Hocam, hastamız haftada 3 seans tedavi alıyor.
  • Sabahattin Hocam, tedâvi düzene girmiş, isterseniz sizi taburcu edelim! Ayaktan devâm edebiliriz!
  • İyi olur Hocam! Sizin ve arkadaşların ilgisine çok teşekkür ederim, ama hastânede insan ister istemez sıkılıyor.
  • Haklısınız Hocam, sizi 20. seanstan sonra bir daha göreceğiz inşallah!
  • Hay hay Sayın Hocam!
  • Geçmiş olsun!
  • Teşekkürler Hocam, ellerinize sağlık
  • Evet arkadaşlar! Galât-ı meşhur’dan konuşalım mı biraz?
  • Buyur Hocam!!!
  • Hayretin bu derecesi fazla değil mi arkadaşlar! “Meşhurlaşmış yanlış” demek istedim! Ayşe Hanım, içerideki hastamızın tanısı ne idi?
  • Mikâil Âbi MF demişti Hocam!
  • Açalım lütfen!
  • Neyi Hocam?
  • MF’i!
  • Hatırlayamadım Hocam!
  • Hatırlayan bir arkadaşımız açsın!
  • Mikôzis Fungoides Hocam!
  • Âferin Nevzat Bey! Pekî, “mikôzis” ne demek oluyor?
  • “Mantar hastalığı” demek oluyor Hocam!
  • “Fungoides”in anlamını da bize Dursun Bey açıklasın?
  • “Mantara benzer” gibi bir anlam çıkıyor Hocam!
  • Âferin! Birleştirelim, “mantara benzer mantar hastalığı” gibi bir şey oldu! Pekî, bu hastalığın kitapta yazan adı neydi Mücâhit Bey?
  • “Kutanöz T hücreli lenfôma” Hocam!
  • Âferin! Yâni?
  • Yavaş seyirli bir deri kanseri Hocam!
  • O kelimeyi, özellikle hastaların yanında kullanmayalım arkadaşlar!
  • Ne diyelim Hocam?
  • Yavaş seyirli bir deri malinitesi diyebilirsiniz meselâ! Pekî mantarla ne ilgisi var?
  • Hiçbir ilgisi yok Hocam!
  • Pekî, niye böyle adlandırılmış?
  • Herhalde sizden dinleyeceğiz Hocam!
  • İlk tanımlandığı yıllarda ne olduğu tam anlaşılamadığından, böyle yakıştırma bir isim konmuş. Bu isim öyle bir yerleşmiş ki, “adı çıkmış dokuza, inmez artık sekize” misâli, yanlış iyice yerleşmiş. İşte bu tür yerleşmiş, yanlış olduğu bilindiği halde kullanılmaya devâm eden adlandırmalara “meşhurlaşmış yanlış” anlamına “galât-ı meşhur” denmiştir. Başka bir örnek daha verelim de konu iyice aydınlansın!
  • O örneği de yârın konuşsak Hocam!
  • Hayrola!
  • Yorulduk Hocam!
  • Yorgun savaşçılar! Oğlum, Hocanız’dan neredeyse yarım asır daha gençsiniz, sabah sabah ne yorgunluğu bu?
  • Dün gece Millî maç vardı da Hocam!
  • Haa, öyleyse haklısınız! Ama önce şu “Yorgun Savaşçı” mes’elesini bir halledelim! Hanginiz okudu?
  • Neyi Hocam?
  • “Yorgun Savaşçı”yı evlâdım!
  • İlk defâ duyuyoruz Hocam!
  • Yol Ayrımı, Devlet Ana, Kurt Kânunu, Karılar Koğuşu… desem! Yazarını bâri söyleyin!
  • Çıkaramadık Hocam!
  • Kemal Tâhir evlâdım, Kemal Tâhir! Malatya’da da hapis yatmıştı, o bakımdan hemşerimiz sayılır. Hatta “Karılar Koğuşu” romanını Malatya Hapishanesi’nde iken yazmıştır. İnsan, hiç olmazsa hemşerilik hatırına bilir bunu yâhu!
  • Biz aktüel kitapları okuyoruz Hocam!
  • Yârın da oradan soracağım, ona göre hazırlanın! “Yorgun Savaşçı”, merhum Hâlit Refiğ tarafından filme de çekilmişti, ama “zülf-ü yâre dokunduğu” gerekçesiyle gösterime giremedi. Kopyalarının da yakıldığı söyleniyor.
  • Nereye dokunmuş Hocam, anlayamadık?
  • “Zülf-ü yâre” dokunmuş evlâdım, “zülf-ü yâre”!
  • Anladıysak Arap olalım Hocam!
  • Bu gidişle Arap ta olacaksınız, Zenci de! Saat 12’de ana kapıda buluşalım! Mâlum, ferfene yapacağız! Şimdilik iyi günler arkadaşlar!
  • İyi günler Hocam!

Altıncı Vizit: Ferfene

  • Günaydın arkadaşlar! Nasıl geçti hafta sonunuz, dinlendiniz mi?
  • Nasıl dinlenelim Hocam, ders çalışmaktan başımızı kaldıramadık!
  • Kendinizi bu kadar telef etmenize gerek yok arkadaşlar! Bu güzel havada gezip tozmak sizlerin de hakkı! Yârın öğlen arası “ferfene” yapalım da bir dağ havası alın sâyemde!
  • Ferfene mi? Hiç duymadık Hocam!
  • Herkesin katkıda bulunduğu küçük piknik anlamına geliyor arkadaşlar. Bâzı yörelerde “herfene”, bâzı yerlerde de “hayfene” denir ama doğrusu “ferfene”dir. Yârın üçüncü cemre toprağa düşüyor, yâni bahar başlıyor, ferfene’nin tam zamânı!
  • Cemre’yi duyduk ama onu da biraz açıklasanız Hocam!
  • Cemre bir tabiat olayıdır arkadaşlar! Bizim oralarda “Cemile” denir. Kor hâlindeki taş veya  göktaşı demektir. İlki Şubat’ın 20’sinde havaya, ikincisi 27’sinde suya, üçüncüsü ise Mart’ın 5’inde veya 6’sında toprağa düşer.
  • Ferfene’yi nasıl yapacağız Hocam?
  • O’nu ben hallederim! Kayısı Bahçesi’ne benim minibüsle gideriz.
  • Herkes katkıda bulunacak demiştiniz Hocam!
  • Öbür sefere öyle yaparız!
  • Çiğdem ve navruz da toplayacak mıyız Hocam?
  • Tabii ki! Biliyorsunuz, bahârın müjdecisi olan bu iki güzel çiçek de soğanlı bitkilerdir. İlk cemreden sonra çiğdem, son cemreden sonra navruz çıkar! Çiğdem’in bir hastalığımızla yakın ilişkisi olduğunu biliyor musunuz arkadaşlar?
  • İlk defâ duyuyoruz Hocam!
  • Kolşisin nedir arkadaşlar?
  • FMF’te kullanılan bir ilaç olduğunu biliyoruz Hocam!
  • Doğru! Ama FMF bizim hastalığımız değil. Bahsettiğimiz hastalık, beynelmilel alanda medâr-ı iftihârımız olan bir Hocamız tarafından dünyâ tıbbına armağan edilmiştir.
  • Behçet Hastalığı mı Hocam!
  • Âferin Nâdire Hanım! Ordinaryüs Profesör Doktor Hulûsi Behçet Hocamız tarafından, 1937’de “Viral olması muhtemel trisemptom kompleksi” olarak tanımlanmış, nötrofil aktivasyonu ile karakterize, sistemik bir hastalıktır.
  • Ordinaryüs ne demek Hocam?
  • Hocaların hocası demek arkadaşlar!
  • Siz bu durumda ordinaryüs mü oluyorsunuz Hocam?
  • Nerdeee? 27 Mayıs Anayasası ile o unvan kaldırıldı. Ben sâde bir profesörüm! Evet Nergiz Hanım, trisemptom dedik, ne demek istedik acabâ?
  • Oral aftlar, genital ülserler ve göz tutulumu Hocam!
  • Âferin Doktor Hanım! Bu arada “Beynelmilel” filmini seyrettiniz mi arkadaşlar?
  • Ben 2 defa seyrettim Hocam!
  • Tebrikler Şemsettin Bey! Niye 2 defâ seyrettiniz?
  • Ben Adıyamanlı’yım Hocam, film de Adıyaman’da çevrilmişti.
  • Ne demek beynelmilel?
  • Uluslararası Hocam!
  • Âferin! O filmden aklımda kalan en önemli sahne, “uyan Sunam uyan derin uykudan” türküsü idi. Seyretmenizi tavsiye ederim arkadaşlar! Yakın târihimizin trajikomik olaylarından birini anlatıyor.
  • Gelelim kolşisin’ee! Kolşisin, Behçet Hastalığı’na hangi mekanizma ile iyi geliyor acabâ Nâlan Hanım?
  • Anti-nötrofil etkisiyle Hocam!
  • Âferin! Peki, kolşisin nereden elde ediliyor, biliyor musunuz?
  • Bilmiyorum Hocam!
  • Çiğdemin köklerinden, yumrularından elde ediliyor arkadaşlar! Dolayısıyla yârın bolca çiğdem soğanı yerseniz, ağzınız yara olmaz! Gelelim navruz’a! Navruz kelimesi size ne hatırlatıyor Âhu Hanım?
  • 21 Mart Nevruz Bayramı’nı Hocam!
  • Âferin! Gerçi yaptığımız taşkınlıklarla bayram olmaktan çıkarıyoruz ama! Aslı nevruz! Farsçadan dilimize geçmiş, “yeni yıl”, “yeni yılın ilk günü” anlamlarına geliyor. İşte bu günü hatırlatan çiçeğe de navruz denilmiştir. Halk arasında “karagöz” de denir. Hem yaprakları, hem de soğanı yenir. Yârın onu da göreceğiz arkadaşlar!
  • Bu arada halkımız tarafından bahar bayramı olarak kutlanan bir gün daha var, onu da bize Mehmet Bey hatırlatsın!
  • 1 Mayıs Bahar Bayramı Hocam!
  • İşçiler tarafından kutlanan demedim, halkımız tarafından kutlanan dedim Doktor Bey!
  • Hıdırellez Bayramı Hocam!
  • Âferin İsmâil Bey! O gün ne oluyormuş ki kutlanıyor?
  • Hızır ile İlyas peygamberler bir araya gelip o yılın olacak işlerini karâra bağlarlarmış! Hızır-İlyas, halkımız tarafından “Hıdırellez” olarak birleştirilmiş.
  • Âferin! Gününü de söylersen üçüncü ve son âferini de alacaksın Doktor Bey!
  • 6 Mayıs Hocam!
  • Âferin! Kendi âferinlerim bitti. Bundan sonra dededen kalanları kullanacağım!
  • Gelelim aslî işimize! Bugün vizite son odadan başlayalım Mikâilciğim!
  • Buyurun Hocam!
  • Günaydın Sâniye Hanım, hayırlı sabahlar!
  • Hayırlı sabahlar Hocam!
  • Nasılsınız bugün, hafta sonunuz nasıl geçti? Bir şeyler yiyebildiniz mi?
  • Biraz süt ve çorba içebildim ama hâlâ boğazım çok ağrıyor Hocam!
  • Mikâil Bey, hastamızın durumunu özetleyelim bir zahmet!
  • Tabii Hocam! Sâniye Hanım 63 yaşında, emekli öğretmen. İki yıldır pemfigus vulgâris tanısı ile tâkip ediliyor. Tedâvisini bıraktığı için lezyonları şiddetlenmiş. Yüksek doz prednizolon tedâvisi başlandı, yavaş da olsa bir iyileşme var.
  • Pulse tedâvi yaptık mı?
  • Üç gün boyunca 500 mg/gün verdik Hocam! Günde 120 mg’la devâm ediyoruz.
  • İmmün süpresif alıyor mu?
  • 150 mg azatiopürin alıyor Hocam!
  • Teşekkürler Mikâil Bey! Aynen devâm!
  • Biraz sabredeceğiz Sâniye Hanım! Bir de bizim tâlimatlarımıza kesinlikle uyacağız. İlaçlarınızı bizden habersiz değiştirmeyecek veya kesmeyeceksiniz!
  • Ben dersimi aldım Hocam! Bir daha aslâ öyle bir hatâ yapmam!
  • Geçmiş olsun! Yârın daha da iyi olacağınızı umuyorum! İyi günler!
  • İyi günler Hocam!
  • Evet arkadaşlar! Bugünlük bu kadar yeter! Yârın sabah görüşmek üzere iyi günler!
  • İyi günler Hocam!

Altıncı Vizit: Ferfene

  • Günaydın arkadaşlar! Nasıl geçti hafta sonunuz, dinlendiniz mi?
  • Nasıl dinlenelim Hocam, ders çalışmaktan başımızı kaldıramadık!
  • Kendinizi bu kadar telef etmenize gerek yok arkadaşlar! Bu güzel havada gezip tozmak sizlerin de hakkı! Yârın öğlen arası “ferfene” yapalım da bir dağ havası alın sâyemde!
  • Ferfene mi? Hiç duymadık Hocam!
  • Herkesin katkıda bulunduğu küçük piknik anlamına geliyor arkadaşlar. Bâzı yörelerde “herfene”, bâzı yerlerde de “hayfene” denir ama doğrusu “ferfene”dir. Yârın üçüncü cemre toprağa düşüyor, yâni bahar başlıyor, ferfene’nin tam zamânı!
  • Cemre’yi duyduk ama onu da biraz açıklasanız Hocam!
  • Cemre bir tabiat olayıdır arkadaşlar! Bizim oralarda “Cemile” denir. Kor hâlindeki taş veya  göktaşı demektir. İlki Şubat’ın 20’sinde havaya, ikincisi 27’sinde suya, üçüncüsü ise Mart’ın 5’inde veya 6’sında toprağa düşer.
  • Ferfene’yi nasıl yapacağız Hocam?
  • O’nu ben hallederim! Kayısı Bahçesi’ne benim minibüsle gideriz.
  • Herkes katkıda bulunacak demiştiniz Hocam!
  • Öbür sefere öyle yaparız!
  • Çiğdem ve navruz da toplayacak mıyız Hocam?
  • Tabii ki! Biliyorsunuz, bahârın müjdecisi olan bu iki güzel çiçek de soğanlı bitkilerdir. İlk cemreden sonra çiğdem, son cemreden sonra navruz çıkar! Çiğdem’in bir hastalığımızla yakın ilişkisi olduğunu biliyor musunuz arkadaşlar?
  • İlk defâ duyuyoruz Hocam!
  • Kolşisin nedir arkadaşlar?
  • FMF’te kullanılan bir ilaç olduğunu biliyoruz Hocam!
  • Doğru! Ama FMF bizim hastalığımız değil. Bahsettiğimiz hastalık, beynelmilel alanda medâr-ı iftihârımız olan bir Hocamız tarafından dünyâ tıbbına armağan edilmiştir.
  • Behçet Hastalığı mı Hocam!
  • Âferin Nâdire Hanım! Ordinaryüs Profesör Doktor Hulûsi Behçet Hocamız tarafından, 1937’de “Viral olması muhtemel trisemptom kompleksi” olarak tanımlanmış, nötrofil aktivasyonu ile karakterize, sistemik bir hastalıktır.
  • Ordinaryüs ne demek Hocam?
  • Hocaların hocası demek arkadaşlar!
  • Siz bu durumda ordinaryüs mü oluyorsunuz Hocam?
  • Nerdeee? 27 Mayıs Anayasası ile o unvan kaldırıldı. Ben sâde bir profesörüm! Evet Nergiz Hanım, trisemptom dedik, ne demek istedik acabâ?
  • Oral aftlar, genital ülserler ve göz tutulumu Hocam!
  • Âferin Doktor Hanım! Bu arada “Beynelmilel” filmini seyrettiniz mi arkadaşlar?
  • Ben 2 defa seyrettim Hocam!
  • Tebrikler Şemsettin Bey! Niye 2 defâ seyrettiniz?
  • Ben Adıyamanlı’yım Hocam, film de Adıyaman’da çevrilmişti.
  • Ne demek beynelmilel?
  • Uluslararası Hocam!
  • Âferin! O filmden aklımda kalan en önemli sahne, “uyan Sunam uyan derin uykudan” türküsü idi. Seyretmenizi tavsiye ederim arkadaşlar! Yakın târihimizin trajikomik olaylarından birini anlatıyor.
  • Gelelim kolşisin’ee! Kolşisin, Behçet Hastalığı’na hangi mekanizma ile iyi geliyor acabâ Nâlan Hanım?
  • Anti-nötrofil etkisiyle Hocam!
  • Âferin! Peki, kolşisin nereden elde ediliyor, biliyor musunuz?
  • Bilmiyorum Hocam!
  • Çiğdemin köklerinden, yumrularından elde ediliyor arkadaşlar! Dolayısıyla yârın bolca çiğdem soğanı yerseniz, ağzınız yara olmaz! Gelelim navruz’a! Navruz kelimesi size ne hatırlatıyor Âhu Hanım?
  • 21 Mart Nevruz Bayramı’nı Hocam!
  • Âferin! Gerçi yaptığımız taşkınlıklarla bayram olmaktan çıkarıyoruz ama! Aslı nevruz! Farsçadan dilimize geçmiş, “yeni yıl”, “yeni yılın ilk günü” anlamlarına geliyor. İşte bu günü hatırlatan çiçeğe de navruz denilmiştir. Halk arasında “karagöz” de denir. Hem yaprakları, hem de soğanı yenir. Yârın onu da göreceğiz arkadaşlar!
  • Bu arada halkımız tarafından bahar bayramı olarak kutlanan bir gün daha var, onu da bize Mehmet Bey hatırlatsın!
  • 1 Mayıs Bahar Bayramı Hocam!
  • İşçiler tarafından kutlanan demedim, halkımız tarafından kutlanan dedim Doktor Bey!
  • Hıdırellez Bayramı Hocam!
  • Âferin İsmâil Bey! O gün ne oluyormuş ki kutlanıyor?
  • Hızır ile İlyas peygamberler bir araya gelip o yılın olacak işlerini karâra bağlarlarmış! Hızır-İlyas, halkımız tarafından “Hıdırellez” olarak birleştirilmiş.
  • Âferin! Gününü de söylersen üçüncü ve son âferini de alacaksın Doktor Bey!
  • 6 Mayıs Hocam!
  • Âferin! Kendi âferinlerim bitti. Bundan sonra dededen kalanları kullanacağım!
  • Gelelim aslî işimize! Bugün vizite son odadan başlayalım Mikâilciğim!
  • Buyurun Hocam!
  • Günaydın Sâniye Hanım, hayırlı sabahlar!
  • Hayırlı sabahlar Hocam!
  • Nasılsınız bugün, hafta sonunuz nasıl geçti? Bir şeyler yiyebildiniz mi?
  • Biraz süt ve çorba içebildim ama hâlâ boğazım çok ağrıyor Hocam!
  • Mikâil Bey, hastamızın durumunu özetleyelim bir zahmet!
  • Tabii Hocam! Sâniye Hanım 63 yaşında, emekli öğretmen. İki yıldır pemfigus vulgâris tanısı ile tâkip ediliyor. Tedâvisini bıraktığı için lezyonları şiddetlenmiş. Yüksek doz prednizolon tedâvisi başlandı, yavaş da olsa bir iyileşme var.
  • Pulse tedâvi yaptık mı?
  • Üç gün boyunca 500 mg/gün verdik Hocam! Günde 120 mg’la devâm ediyoruz.
  • İmmün süpresif alıyor mu?
  • 150 mg azatiopürin alıyor Hocam!
  • Teşekkürler Mikâil Bey! Aynen devâm!
  • Biraz sabredeceğiz Sâniye Hanım! Bir de bizim tâlimatlarımıza kesinlikle uyacağız. İlaçlarınızı bizden habersiz değiştirmeyecek veya kesmeyeceksiniz!
  • Ben dersimi aldım Hocam! Bir daha aslâ öyle bir hatâ yapmam!
  • Geçmiş olsun! Yârın daha da iyi olacağınızı umuyorum! İyi günler!
  • İyi günler Hocam!
  • Evet arkadaşlar! Bugünlük bu kadar yeter! Yârın sabah görüşmek üzere iyi günler!
  • İyi günler Hocam!

Beşinci Vizit: Giriş’in sonu

  • Günaydın arkadaşlar! Bugün haftanın son günü, yârın tâtil, bakıyorum neşelisiniz!
  • Nasıl neşeli olalım Hocam! Papül, püstül, vezikül, bül, skar, eskar, ekskoryasyon, eksfolyasyon birbirine karışmış vaziyette! Anvale olmamıza çok az kaldı!
  • Yok canııım, korkacak bir şey yok! Bunları tekrar ede ede iyice zihinlerinize yerleştireceğiz. Ne demişler?
  • Kim ne demiş Hocam?
  • Osmanlı atalarımız, “Et tekrârü müstahsen, velev kâne yüz seksen” demişler!
  • Buyur Hocam!!
  • “Yüz seksen kere bile olsa, tekrar güzeldir” demek oluyor. Tekrar, bilgiyi pekiştirir, iyice yerleşmesini sağlar. Hadi, dördüncü odamızdan vizitimize başlayalım!
  • Günaydın Osman Bey, hayırlı sabahlar!
  • Hayırlı sabahlar Hocam!
  • Ağrılar sizi rahatsız etti mi bu gece?
  • Düne göre yarı yarıya azaldı Hocam! Ellerinize sağlık!
  • Mikâil Bey’in ve hemşire hanımların ellerine sağlık! Mikâilciğim, hastamız hakkında kısa bilgi alabilir miyiz?
  • Osman Bey 67 yaşında, emekli, zona’sı var. Brivudin ve amitriptilin tedâvisi alıyor, tedâviye iyi cevap verdi Hocam!
  • Teşekkür ederim! Antiviral tedâvisini iki haftaya, antidepresan tedâvisini de üç aya tamamlayalım.
  • Bâşüstüne Hocam!
  • Arkadaşlar! Bu hafta boyunca dört hastalık gördük! İsmâil arkadaşımız bunları bize hatırlatabilir mi acabâ?
  • Psöriyâzis, kronik ürtiker, liken plânus ve zona Hocam!
  • Âferin! Bu hastalıklara niçin bu isimler verilmiş, hiç merâk ettiniz mi?
  • Etmemiz gerekir mi Hocam?
  • Tabii ki gerekir! “Merak ilmin yarısıdır” denmiştir!
  • Kim demiş Hocam?
  • Lâ edrî!
  • Buyur Hocam!!
  • Anonim! Anonim! Yâni söyleyeni tam olarak bilinmiyor!
  • Peki! “Psöriyâzis”e halk arasında ne dendiğini biliyor muyuz Zeynep Hanım?
  • “Sedef hastalığı” dendiğini biliyorum Hocam!
  • Âferin! Peki “sedef”in ne olduğunu biliyor musunuz Doktor Hanım?
  • Bizim Gâziantep’te sedefçiler çarşısı var. Bir çeşit süsleme sanatı olduğunu düşünüyorum Hocam!
  • Bir âferin daha! Ama ben bu sanatta kullanılan malzemeyi kasdetmiştim.
  • Tam olarak bilmiyorum Hocam!
  • Deniz canlılarının parlak-beyaz kabuklarına “sedef” denir arkadaşlar. Bu hastalıkta oluşan kepekler, parlak-beyaz renkleri ve kolay ufalanmaları açısından sedefe benzediğinden, hastalığa bu ad verilmiştir. Latince’de “psora”, kepek veyâ kabuk anlamına geliyor arkadaşlar. Pekî Nevzat Bey, bu hastalığın kepekleri niye bu kadar fazla ve niçin bu kadar kolay dökülüyor?
  • Turn-over’daki hızlanma keratin yığılmasına, parakeratoz ise kolay dökülmeye sebep oluyor Hocam!
  • Dededen kalma kocaman bir âferini hakettin Doktor Bey, âferin!
  • Teşekkür ederim Hocam!
  • Pekî arkadaşlar! İkinci sırada kronik ürtiker vardı değil mi?
  • Evet Hocam!
  • Dursun Bey bize “kronik” kelimesini açıklayabilir mi acabâ?
  • Uzun süren demek Hocam!
  • Ne kadar uzun?
  • Aylarca, yıllarca!
  • Anlam olarak doğru ama, teknik olarak genellikle “altı haftadan daha uzun süren” anlamına geliyor arkadaşlar! Pekî Bülent Bey! “Ürtiker”e halk arasında ne dendiği konusunda bizi aydınlatabilir misiniz?
  • Kurdeşen dendiğini biliyorum Hocam!
  • Âferin! Başka?
  • Bizim oralarda “dabaz” denir Hocam!
  • Âferin Mehmet Bey! Başka?
  • İç Anadolu’da “parpı” da derler Hocam!
  • Âferin Nâlan Hanım! “Ürtiker” ne demek oluyor acabâ Şemsettin Bey?
  • Kaşıntılı bir cilt hastalığı Hocam!
  • Doğru, ama kelime anlamını sormuştum!
  • Çıkaramadım Hocam!
  • “Ürtika”, ısırgan otu demektir arkadaşlar! “Ürtiker” ise, ısırgan otunun deriye değmesiyle oluşan kabartılara benzeyen hastalık anlamına geliyor. Kolay aklınızda kalsın diye, ürtikeri “dört K” kısaltması ile özetlemeye çalışırız. Mücâhit Bey bize bunları hatırlatabilir mi acabâ?
  • Kızarır, Kabarır, Kaşınır, Kaybolur, Hocam!
  • Âferin Doktor Bey! Gördüğünüz gibi bir haftada epeyce mâlumat sâhibi olmuşsunuz. Sıra geldi “liken plânus”aa! Lise’de biyoloji’si en iyi olanınız kimdi?
  • Ben biyoloji’yi çok severdim Hocam!
  • Öyleyse “liken” konusunda bizi aydınlatabilirsiniz Âhu Hanım!
  • Kara yosunları ile alg’lerin simbiyotik birlikteliğine liken denir Hocam!
  • Âferin Doktor Hanım! Tabiat’ta nerelerde görebiliriz?
  • Büyük taş veya kayaların üzerlerinde, ağaç gövdelerinde; canlı iken yeşil ve kadifemsi, ölüp kuruyunca ise değişik renkli yamalar hâlinde görülürler Hocam!
  • Âferin! “Yama” kelimesi tam yerini buldu! Deride yama şeklinde lezyonlar yapan bir grup hastalık, bu benzetme sonucunda “liken” olarak adlandırılmıştır. Örnek verebilir miyiz İsmâil Bey?
  • Liken plânus, pitriyâzis likenoides, likenoid, likenifikasyon…
  • Âferin! Pekî “plânus”a ne diyorsunuz?
  • İngilizce Tıp öğrencisiyiz Hocam, “plane”nin düz anlamına geldiğini bilemezsek ayıp olur!
  • Âferin! Arkadaşlar, önümüzdeki hafta üçüncü “cemre” havaya düşüyor! Bir öğle arası birlikte Kayısı Bahçesi’ne çıkacağız, “ferfene” yapacağız, “çiğdem” ve “navruz” toplayacağız, “liken”leri göreceğiz, bâdem yiyeceğiz!
  • “Liken”den çıktık, nerelere geldik Hocam! Cemre, ferfene, çiğdem, navruz???
  • Sabırla koruk helva olur demiştik arkadaşlar! Sabredin, Pazartesi de bunları konuşuruz! Son olarak “zona”yı da çözümleyip bugünkü vizitimizi bitirelim. Zona”yı da bize Zeynep Hanım açıklasın!
  • Ağrılı bir hastalık olduğunu hastamıza sorduğunuz sorudan anlamıştık Hocam!
  • Âferin! Ama ben kelime anlamını öğrenmek istemiştim!
  • Hatırlayamadım Hocam!
  • “Zon” desem!
  • Bölge demek Hocam!
  • Âferin! Zona, bir bölgeyi, bir dermatomu tutan anlamına geliyor arkadaşlar! Hastamızın dosyasına bakarsanız, zona’nın arkasında bir de “zoster” eki olduğunu görürsünüz. O ne demek acaba?
  • Bilemedik Hocam!
  • “Kuşak şeklinde, kemer şeklinde” demek arkadaşlar! Hastalık “Herpes Zoster” adıyla da bilinir! Karşımıza bir de “herpes” çıktı, ne diyeceksiniz?
  • Bir şey diyemeyeceğiz Hocam!
  • “Herpes”; “grup yapmış”, “gruplar hâlinde” anlamına geliyor arkadaşlar! Gördüğünüz gibi, hastalığın adından hareketle önemli özelliklerini de bilir hâle geliyoruz. Kelimeler ve anlamları üzerinde bu kadar ısrarla durmamın sebebini umarım anlamışsınızdır.
  • Anladık Hocam!
  • Pazartesi görüşmek üzere iyi günler ve iyi tâtiller arkadaşlar!
  • Size de Hocam!

Dördüncü Vizit: Giriş’e devam

  • Günaydın arkadaşlar! Bugün nasılsınız bakalım?
  • İyiyiz Hocam, teşekkürler!
  • Bu gün size ne anlatacağım, biliyor musunuz?
  • Dün Cildiye’ye giriş yapacağınızı söylemiştiniz ama pek giremedik gâlibâ Hocam!
  • Önce üçüncü odamıza girip hastamız Hatîce Hanım’ı bir ziyâret edelim, sonra Cildiye’ye gireriz!
  • Günaydın Hatîce Hanım! Bu gün kaşıntılarınız ne durumda?
  • Sâyenizde oldukça azaldı Hocam!
  • Estağfirullah! Bu iltifâtı ben değil Doktor Mikâil Bey hak ediyor. Hâzık elleriyle hastalarımıza şifâ dağıtıyor. Hastamızı kısaca bir özetleyelim Mikâilciğim!
  • Hatîce Hanım kırk altı yaşında, ev hanımı. Liken plânus’u var, retinoid tedâvisi alıyor   , durumu hızla iyiye gidiyor Hocam!
  • Ellerinize sağlık! Hepatit’i ne âlemde?
  • Kontrol altında, intâniye ile birlikte tâkip ediyoruz Hocam!
  • Tedâviye aynen devâm edelim!
  • Bâşüstüne Hocam!
  • Mikâil Âbi’ye “hâzık” dediniz Hocam! Anlayamadık!
  • “İyi yetişmiş ve insani özellikleri yüksek doktor” anlamına geliyor arkadaşlar! Sizlerin de “hâzık hekimler” olmasını temennî ediyoruz!
  • Evet arkadaşlar! Üç gündür “bu gün size ne anlatacağım, biliyor musunuz?” diye söze başlamamın sebeb-i hikmetini merâk etmediniz ki hiç soran olmadı.
  • Şimdi soruyoruz Hocam!
  • Arkadaşlar! Bizler Nasreddin Hoca’nın torunlarıyız. Merhum Hoca, aslında her mes’elemize bir çözüm bulmuş, ama biz O’nu iyi tanımadığımızdan yeteri kadar istifâde edemiyoruz.
  • Bağlantıyı kuramadık Hocam!
  • Şimdi kuracaksınız! Bir Cumâ günü, benim gibi hazırlıksız vaziyette kürsüye çıkan Hocafendi cemaate sormuş:
  • Ey cemaat-i müslimîn! Bu gün size ne anlatacağım, biliyor musunuz?
  • Nereden bilelim Hocafendi!
  • Bu kadar kalabalık bir cemaatin bilmediğini bu fakir nereden bilsin! deyip kürsüden inmiş.
  • Öbür hafta gene hazırlıksız, tekrar kürsüye çıkmış:
  • Ey cemaat-i müslimîn! Bu gün size neden bahsedeceğim, biliyor musunuz?
  • Biliyoruz Hocafendi! demiş, “bakalım bu durumda ne diyecek” diye önceden hazırlıklı olan cemaat.
  • Bildiğinize göre anlatmama ne hâcet! deyip inmiş aşağıya.
  • Üçüncü hafta aynı minval üzere çıkmış kürsüye. Bu sefer cemaat, “bir kısmımız biliyor, bir kısmımız bilmiyor” diyelim, bakalım bu sefer ne yumurtlayacak! diye kararlaştırmışlar.
  • Ey cemaat-i müslimîn! Bu gün size ne anlatacağım, biliyor musunuz?
  • Bir kısmımız biliyor, bir kısmımız bilmiyor, Hocafendi!
  • İyi öyleyse, bilenler bilmeyenlere anlatsın! deyip atmış kendini aşağıya!
  • Hocafendi bize ne ders verdi şimdi Hocam!
  • Yapacağınız işe hazırlıksız girişirseniz işte böyle madara olursunuz! dedi.
  • Yâni siz madara mı olmuş oluyorsunuz bu durumda?
  • Ne münâsebet! Ben herkes için geçerli genel kuralı hatırlattım. Doktorların “en büyüğü” olan bir Hoca’nın söze daralması, lafa sıkışması söz konusu bile olamaz!
  • “Doktorların en büyüğü” ne demek Hocam?
  • Arkadaşlar, diğer branşlardan hocalarımızla sohbet ederken, bâzen “hangi branşın en önemli, en büyük branş olduğu” konusu gündeme gelir. Beyin Cerrâhı der: “biz en büyüğüz”, Kalp Cerrâhı der: “biz en büyüğüz”, Gastroenterolog der: “biz en büyüğüz”, Ortopedist der: “biz en büyüğüz”, Psikiyatrist der: “biz en büyüğüz”. Söz uzar gider. En sonunda dayanamam ve ben devreye girerim!
  • Herkes organı kadar konuşsun arkadaşlar! Beyin taş çatlasa bir buçuk kilo, kalp taş patlasa 250 gram, mide gelse gelse 300 gram, kemiklerin hepsini bir organ saysak bile geleceği on kilo, hele psikiyatri, tartıya gelecek bir organı bile yok! Pekî cildimiz? Vücut ağırlığımızın yüzde on beşi! Meselâ ben 80 kiloyum. Bu hesâba göre derim 12 kilo geliyor, yâni en büyük organ! En büyük organın doktoru benim, dolayısıyla “en büyük doktor” da otomatikman ben oluyorum! deyince herkes dut yemiş bülbüle döner.
  • Hâlâ Cildiye’ye gelemedik Hocam!
  • Nasıl gelemedik! Derinin en büyük ve en ağır, dolayısıyla da en önemli organımız olduğunu öğrenmiş olduk.
  • Dâhiliye stajını yaparken, hocalarımızdan biri, “En kolay branş olan Cildiye’de ihtisas yapmanızı tavsiye ederim. Zîra hastalarının yarısına ne sürerseniz sürün iyileşir, yarısına da ne sürerseniz sürün iyileşmez” demişti de heveslenmiştik. Siz “en büyük”, “en önemli” diyerek bizi korkutuyorsunuz Hocam!
  • O hocamız doğru söylemiş! Yalnız; neyi, nereye, ne kadar, ne süreyle, günde kaç defâ süreceğinizi bilmezseniz, iyileşecek o yüzde elliyi de tedâvi edemezsiniz. Ortalık, kremle merhemin farkını bilmeyen doktorlardan geçilmiyor zâten.
  • Kremle merhem aynı şey değil mi Hocam?
  • Sizlere stajın bitiminde, kremin, merhemin sulusu, merhemin de, kremin yağlısı olduğunu öğretebilirsek maksat hâsıl olmuş olacak.
  • İyi günler arkadaşlar, yarın görüşürüz!
  • İyi günler Hocam!

Üçüncü Vizit: Giriş

  • Günaydın arkadaşlar! Dünden bu tarafa nasılsınız bakalım?
  • İyiyiz Hocam, teşekkürler!
  • Bu gün size ne anlatacağım, biliyor musunuz?
  • Dün Cildiye’ye giriş yapacağımızı söylemiştiniz Hocam!
  • İyi öyleyse girelim bakalım! Ama önce ikinci odadaki Neslihan Hanım’a bir günaydın diyelim!
  • Günaydın Neslihan Hanım, nasılsınız bugün?
  • Çok şükür iyiyim Hocam!
  • Mikâil Bey, hastamıza âit özet bilgileri alabilir miyiz?
  • Neslihan Hanım, 25 yaşında, öğretmen. Kronik ürtikeri var. İkili antihistaminik tedâvisi alıyor. Üç gündür semptom ve lezyonu yok.
  • Teşekkürler Mikâil Bey! Tedâvisini evde devâm etmek üzere Neslihan Hanım’ı taburcu edebiliriz. Bir ay sonra da kontrole gelmesini ricâ ediyoruz.
  • Geçmiş olsun Neslihan Hanım! Stres mes’elesine dikkat ediyoruz değil mi?
  • Mümkün mertebe Hocam!
  • Arkadaşlar, hastânede tedâvisi tamamlanan ve evine gönderilen kişilere niye “taburcu” dendiğini biliyor muyuz?
  • Hiç dikkatimizi çekmemişti Hocam!
  • Hakîkat ayrıntılarda gizlidir arkadaşlar. Pek çok alanda olduğu gibi, tıp alanında da modernleşme gayretleri askerî alanda başlamıştır. Revirlerde veyâ hastânelerde tedâvisi tamamlanan ve vazîfesine devâm edebilecek hâle gelen askerler, asıl birliklerine, yâni taburlarına gönderilirlerdi. “Taburcu olmak” terimi zaman içinde, iyileşip hastâneden çıkmak anlamında, sivilleri de içine alacak şekilde yaygın bir kullanıma kavuşmuştur.
  • Söz askeriye’den açılmışken, her yıl 14 Mart’ta ne kutluyoruz arkadaşlar?
  • Tıp Bayramı’nı kutluyoruz Hocam!
  • Gerçi “deliye her gün bayram” demişler amma, ne zaman, ne olmuş ki bayram olarak kutlanıyor?
  • Tıp Târihi’nde anlatılmıştı. Gâlibâ ilk tıp fakültesinin açışı yapılmıştı Hocam!
  • Doğru ama eksik bilgi! Sultan İkinci Mahmut dönemi! Zamânın Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi’nin teşvîki ile, 14 Mart 1827’de, modern anlamdaki ilk tıp fakültemiz kabul edilen ve bugünkü GATA’nın temellerini oluşturan “Tıbbiye-i Askeriye-i Şahâne” açılmıştı. 1918’de İstanbul’un işgâl edilmesiyle birlikte, İngilizler Mekteb-i Tıbbiye-i Şahâne’ye de el koydular. Bunun üzerine tıbbiyeliler 14 Mart 1919’da, direniş maksadıyla binâya dev bir Türk Bayrağı asarak, ilk defâ Tıbbiye’nin Kuruluş Günü’nü kutladılar. Toplantı İngilizler tarafından dağıtıldı. 14 Tıp Bayramı olarak kutladığımız, işte bu olayın yıl dönümüdür arkadaşlar.
  • Bu vesîle ile Tıbbiyeli Hikmet’i de rahmetle analım! Hikmet Boran!
  • Buyur Hocam!!
  • İşgâl altındaki Mekteb-i Tıbbiye’ye Türk Bayrağı’nı asanlardan ve Sivas Kongresi’nde Atatürk’e: “Mandayı kabûl etmiyoruz, kim kabûl ederse onu da kabûl etmiyoruz, siz kabûl ederseniz sizi de kabûl etmeyiz” diyen yiğit tıbbiyeli! Meşhur spiker merhum Orhan Boran’ın babası olup emekli tabip albay olarak, 1945’de bir rivâyete göre İstanbul’da, bir rivâyete göre de Mersin’de vefât etmiştir. Rûhu şâd olsun!
  • Amin!
  • Hekimbaşı’nın bugünkü karşılığı nedir arkadaşlar?
  • Başhekim olabilir mi Hocam?
  • Hay Allah iyiliğinizi versin! Koskoca “Sağlık Bakanı”na tenzîl-i rütbe yaptırdınız.
  • Peki! GATA’nın açılımını da yapıp bu konuyu noktalayalım.
  • Gülhâne Askerî Tıp Fakültesi Hocam!
  • Fakültesi değil evlâdım, Akademisi, Akademisi! Yârın sabah görüşmek üzere iyi günler arkadaşlar!
  • İyi günler Hocam!

İkinci Vizit: Uyum

  • Günaydın arkadaşlar! Görüşmeyeli nasılsınız bakalım?
  • İyiyiz Hocam, teşekkürler!
  • Bu gün size ne anlatacağım, biliyor musunuz?
  • Bilmiyoruz Hocam!
  • Cevval bir asistanın ve on tane zehir gibi stajyerin bilmediğini, bu gariban Hocanız nereden bilsin?
  • Ne yapacağız peki Hocam?
  • “Zurnada peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtınıza” deyip hastalarımızı ziyaret etmeye başlayalım bakalım. Buyurun ilk odamıza gidelim. Bu arada “zurna” ve “peşrev” dedik! Ayşe arkadaşımız bize açıklayabilir mi acaba, “zurna” ve “peşrev” nedir?
  • Zurna, genellikle düğünlerde davulla birlikte çalınan nefesli bir çalgıdır Hocam!
  • Âferin! Peki “peşrev”e ne diyeceksin?
  • Duyduğum bir kelime, ama anlamını hatırlayamadım Hocam!
  • Kırkpınar güreşlerini seyreder misiniz?
  • Seyrederim Hocam!
  • Pehlivanlar, güreşe başlamadan önce, ısınma hareketleri diyebileceğimiz özel bâzı hareketler yaparlar, ellerini birbirlerine ve dizlerine vururlar. Bu giriş mâhiyetindeki özel hareketlere peşrev denir.
  • Zurnayla ilgisini kuramadık Hocam!
  • Nasıl kuramadınız? Er meydanında pehlivanları teşvik etmek için ne çalınır?
  • Davul ve zurna Hocam!
  • Âferin! Saz sanatçıları da, esas esere geçmeden önce, serbest bir açılış, kendilerine özel bir giriş yaparlar, buna da “peşrev” denir. Pek çok saz çeşidinde, bu girişten sonra esas parçaya geçilir. Zurna da ise böyle bir hazırlığa gerek yoktur, üfleme gücüne göre iyi veya kötü bir ses çıkar. Bu durumda, açıklamaya çalıştığımız “zurnada peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtınıza” sözünden ne anlıyoruz arkadaşlar?
  • “Bir işe hazırlıksız başlamak” anlamını çıkardık Hocam!
  • Âferin! Çok doğru anlamışsınız! Hazırlıksız gelmiş bir hoca ile nasıl vizit yapılırmış, şimdi göreceksiniz!
  • İlk odada kıdemli hastalarımızdan Kemal Bey yatıyor, oradan başlayalım!.
  • Günaydın Kemal Bey, hayırlı sabahlar!
  • Hoş geldiniz Hocam, size de hayırlı sabahlar!
  • Bugün nalsısınız bakalım?
  • İyiye doğru bir gidiş var ama çok yavaş gidiyor Hocam!
  • Daha da iyi olacaksınız inşallah! Mikâil Bey, arkadaşlarımız için hastamızı kısaca takdim edelim!
  • Hastamız Kemal Bey 45 yaşında, işçi. 30 yaşından beri plak tip psöriyâzis’i mevcut. Beş yıldır olaya eklemler de katılmış, psöriyatik artropati gelişmiş. Altı aydan beri biyolojik ajan kullanıyoruz. Eskiye göre oldukça iyi durumda.
  • Ne kullanıyoruz?
  • İki haftada bir 50 mg etanersept kullanıyoruz Hocam!
  • Pekâlâ şu anda PASI skoru kaç ?
  • Sekiz Hocam!
  • Sayın Hocam! Kendi aranızdaki doktorca konuşmalardan bir şey anlamıyorum. Ben ne zaman iyileşeceğimi merâk ediyorum. Bu soruma bir cevap verebilir misiniz?
  • Tabii veririz Kemal Bey! Sorunuzun cevâbı: “Sabırla koruk helva olur”!
  • Anlamadım Hocam!
  • Nâdire arkadaşımız ile birlikte anlatmaya çalışalım! “Hasta” kelimesinin İngilizce karşılığı nedir Doktor Hanım?
  • “Patient”tır Hocam!
  • Âferin! What does patient mean?
  • “Sabırlı” demek Hocam!
  • Tekrar âferin! İngilizler hastayı târif etmek için hakîkaten güzel bir kelime bulmuşlar. Demek ki, hastanın iyileşmesi için sabırlı olması gerekiyor! Bu arada başka sabırlı olması gerekenler var mı sizce?
  • Sorduğunuza göre mutlakâ vardır Hocam!
  • Tabii ki var! Sağlık ekibi, yâni bizler hastadan daha sabırlı olmak durumundayız. En sabırlı olması gerekenler ise, kapıda bekleyen hasta yakınları! Demek ki, hastalık ve iyileşmenin her aşamasında, herkes için sabır gerekiyor! Şimdi doğal olarak Kemal Bey soruyor:
  • İyi de Hocam, bu kadar konuştunuz, helvayı ne zaman yiyeceğiz?
  • Dur bakalım Kemal Bey! Helva yapma işini hanımlar daha iyi bilir. Şimdiii, hanım arkadaşlarımızdan, koruktan helva yapmalarını ricâ edeceğiz.
  • Koruk nedir Nergiz Hanım?
  • Tilki uzanamadığı salkıma “koruk” dermiş Hocam!
  • Âferin! Her türlü meyvenin olgunlaşmamış, ham hâline koruk denir, ama özellikle olmamış, yeşil üzüme koruk denir. Evet, şimdi Mayıs ayındayız. Koruklar, hangi ayda üzüm olur?
  • Eylül gibi Hocam!
  • Doğru! Mayıstan Eylül’e kaç ay var?
  • Yaklaşık beş ay var Hocam!
  • Eylül geldi, üzümleri kestik! Helva yapmak için sıradaki iş nedir?
  • Pekmez yapmak Hocam!
  • Pekmez nasıl yapılır hanımlar? Nâlan Hanım anlatabilir mi acabâ?
  • Çiğnenerek veya preslenerek üzümün suyu, yâni şırası çıkarılır Hocam!
  • Sonra?
  • Şıra kaynatılır, koyulaşınca pekmez olur.
  • Pekmezin tortulu ve bulanık oldu Doktor Hanım!
  • Neden Hocam?
  • Çünkü pekmez toprağı katmadın. Elde edilen şıra haşlanır, dikkat edin kaynatılır demedim, haşlanır, içine pekmez toprağı katıldıktan sonra kıl torbalardan süzülür. Bundan sonra, istenen kıvâma gelinceye kadar kaynatılır. Siyah üzüm pekmezi daha akışkan, beyaz üzüm pekmezi daha koyu olur. Evet pekmezi de yaptık! Helvamızı Âhu Hanım pişirsin!
  • Bir tavada tereyağını eritir, içine kattığım unu pembeleşinceye kadar kavururum, üzerine de yeteri kadar pekmez ekler, karıştırırım. Sonra genişçe bir tabağa döker, üzerini tapışlar, Kemal Bey’e ikrâm ederim!
  • Tapışlamak?
  • Kaşıkla hafif bastırıp düzeltmek demek Hocam.
  • Teşekkürler Doktor Hanım! Âfiyet olsun Kemal Bey! Altı ay kadar beklettik ama sonunda helvayı yedik değil mi?
  • Anladım Hocam! “Helva yemek isteyen sabırlı olacak” demek istiyorsunuz.
  • Ne güzel anlamışsınız Kemal Bey! Mikâil Bey, tedâvimize aynen devâm ediyoruz.
  • Bâş üstüne Hocam!
  • Evet arkadaşlar! Bugünkü vizitimizi de yüz akıyla tamamladık!
  • Cildiyeye hâlâ giriş yapamadık Hocam!
  • Bir saatten beri hasta ve sabır üzerine boşuna mı çene yorduk arkadaşlar! Sabredin! Yârın Cildiye’ye öyle bir giriş yapacağız ki çıkmak isteseniz de çıkamayacaksınız! Yârın saat sekizde görüşmek üzere iyi günler arkadaşlar!
  • İyi günler Hocam!

İlk Vizit: Tanışma

Herkesin bildiği gibi Cildiye (Deri ve Zührevî Hastalıklar, Dermatoloji ve Veneroloji) stajı, tıbbiyenin beşinci sınıfında alınan küçük stajlardan birisidir. Fakültelerin çoğunda dört hafta, bazılarında ise üç hafta olarak uygulanmaktadır. Bu durumda bir Cildiye kliniğinde her sene on staj grubu eğitilmiş olmaktadır.
Bu notlarda; staj grupları ile birlikte, asistan arkadaşlarımız ve öğretim üyesi meslektaşlarımızla berâber yaptığımız hasta vizitlerinden eğlendirici, aynı zamanda da eğitici anekdotlar aktarılmaya çalışılacaktır.

Yeni staj grubu ile ilk viziti yapmak üzere, her zaman olduğu gibi saat sekizde kliniğe geldiğimde, stajyerler biraz endişe biraz da merak ile hemşire bankosunda bekleşmektedir. Endişelerinin sebebi, önceki staj gruplarından tevâtüren duydukları Cildiye Kliniği’nde ortalama stajyer başarı oranının %50’ler civârında olmasıdır. Ankara Tıp Fakültesinde beşinci sınıfı bitiren stajyerlerin, Cildiye ve Ortopedi’nin zorluğunu özetledikleri “bir Deri bir Kemik kaldık” darb-ı meseli, bizim fakültede “bir Deri’den ibâret kaldık” şeklinde kısaltılarak kullanılmaktadır. Meraklarının sebebi ise, bu kadar güler yüzlü ve anlayışlı hocaların notlarının niye bu kadar kıt olduğudur.

  • Merhaba arkadaşlar! Günaydın! Ben, Dr. Mustafa Şenol. Kliniğimize hoş geldiniz!
  • Hoş bulduk Hocam!
  • Dört hafta boyunca, dört öğretim üyemiz ve beş asistan arkadaşımızla sizlere yardımcı olmaya çalışacağız. Önce içinizdeki endişe ve merak konularına bir açıklık getirelim. Arkadaşlar! Bu staj sonunda sizi iki noktada belli bir noktaya getirmek istiyoruz! Bir: Meslek hayâtınızda çok sık rastlayacağınız bazı cilt hastalıklarını tanımanız ve tedâvi edebilmeniz! İki: Çok sık olmamakla birlikte hayâti önemi olan bazı cilt hastalıklarını da, tanıyıp bir an önce uzmanına göndermeniz! Bu hedefe ulaşabilmemiz için, bize de başta Hulûsi Behçet olmak üzere, hocalarımızdan mîras kalan bu disiplini devâm ettirmek zorundayız. Umarım, güler yüzlerimiz size stajımızı sevdirecektir. Hiç bir hocamızın size karşı bir ön yargısı, size sıfır verme veyâ sizi çuvallatma hevesi yoktur. Meslek hayâtınızda, bu disiplinin ne kadar işinize yaradığını görünce bize hak verecek, inşallah bizi hayırla yâd edeceksiniz!
  • Bu ilk vizitimiz, bir tanışma ve tanıtma viziti olacaktır. Asistan abiniz Dr. Mikâil Bey ve sorumlu hemşiremiz Mehtap Hanım da staj süresince bize yardımcı olacak.
  • Bu dört haftalık süre içinde size dört stajı birden yaptırmaya çalışacağız: Eski ve çok bilinen adıyla “Cildiye”, resmî adıyla “Deri ve Zührevî Hastalıklar”, modern adıyla “Dermatoloji ve Veneroloji”, sizin dilinizde ise “Derma”. Şimdi sırayla bunları açıklayalım:
  • Doktor Mikâil Bey, staj grubumuz kaç kişi?
  • On üç kişi Hocam!
  • Listenin ilk sırasında kim var?
  • Stajyer Doktor Mehmet Dolanbay Hocam!
  • Evet Mehmet Bey! Sizinle başlayalım! Sokakta gezen bir kişiye “cilt nedir” diye sorsanız ne der?
  • “İnsanın derisidir” der herhalde Hocam!
  • Muhtemelen! Pekî, Kışla Caddesi’nde bir büfeye veya kırtâsiyeye girseniz ve aynı soruyu sorsanız ne cevap alırsınız?
  • “Kitap veya defterlerin kabına veyâ kılıfına cilt denir” cevâbını alırım Hocam!
  • Âferin! Demek ki “cilt” bir eşyânın dış örtüsüne veya kabına deniyormuş. Genellikle cilt, kapladığı iç sayfalardan daha süslü olur, yaldızlarla, tezhiplerle bezenmiştir. Kâinâtın en değerli varlığı olan insanı sarıp sarmalayan, muhteşem güzellikteki, size bu staj boyunca anlatmaya çalışacağımız pek çok fonksiyona sâhip, çok süslü örtüye de bundan dolayı cilt denmiştir. Ulaşılabilir boşlukları döşeyen ve mukôza denen örtü de bu açıdan cildin devâmıdır. Dolayısıyla “Cildiye” denince, dış örtümüzün ve ulaşılabilir mukôzalarımızın sağlığı ve hastalıkları ile ilgilenen tıp branşı anlaşılmaktadır. Bu şekilde adlandırılmış başka hangi branşları hatırlıyorsunuz arkadaşlar?
  • Dâhiliye, Hâriciye, Nisâiye, Asabiye, Bevliye, İntâniye…
  • Tıp branşları dedik arkadaşlar! “Tıb” kelimesinin nereden geldiğini listenin ikinci sırasındaki arkadaşımız söyleyebilir mi?
  • Tıp Târihi ve Deontoloji dersinde anlatılmıştı ama unuttum Hocam!
  • Ben hatırlatayım! Eski Mısır’da sağlık uygulamalarının en ileri düzeyde yapıldığı “Tebb” şehrinin adından köken alan, “Tebb’in Bilimi”, “Sağlık Bilimi” anlamına gelen Arapça bir kelimedir. Tabip, tabâbet, tıbbiye, mütetabbip kelimeleri de tıb’dan köken alır.
  • İlk üçünü duyduk ta, “mütetabbip” kelimesini ilk defa duyuyoruz Hocam!
  • Mütetabbip, sahte tabip, tabip müsveddesi anlamına geliyor arkadaşlar!
  • Cildiye’yi ve tıbbı bu şekilde kısaca açıkladıktan sonra, gelelim “Deri ve Zührevî Hastalıklar” mes’elesine. Deri nedir sorusuna listenin üç numarası cevap verecek arkadaşlar!
  • Canlıların vücûdunu kaplayan örtüdür Hocam!
  • Âferin! Peki, sence deri kelimesi cilt kelimesindeki inceliği taşıyor mu?
  • Bana biraz daha kaba bir kelime gibi geliyor Hocam!
  • Peki, dördüncü arkadaşımız “Zührevî” kelimesinden ne anlıyor acaba?
  • Çıkaramadım Hocam!
  • Bunu çıkarabilmeniz için önce üçüncü ismimize gitmemiz lazım, sonra zührevî’ye tekrar döneceğiz. Beşinci arkadaşımız, bize “Dermatoloji” terimini açıklayabilir mi acaba?
  • Deri Bilimi anlamına geldiğini düşünüyorum Hocam.
  • Âferin! Dersler anlatıldıkça göreceksiniz ki, derimizin ana tabakası “dermis”tir. Bir üstü, “epidermis”, bir de altı, “hipodermis” vardır. Dolayısıyla dermis derinin tamamını temsil ettiğinden, “Dermatoloji” kelimesi de “Deri Bilimi” anlamına gelmektedir. Geldik “Veneroloji”ye! Altıncı arkadaşımız ne der acaba bu hususta?
  • Venlerle ilgili gibi geliyor hocam!
  •  Ven ve varis işlerine Hasan Berat Hocamız (Damar Cerrâhîsi) bakıyor. Pekî Doktor Hanım! Venüs kimdir?
  • Bir gezegendir Hocam!
  • Doğru! Ama ben soruyu “kimdir” diye sormuştum. Yedinci arkadaşımız devâm edebilir mi?
  • Eski Yunan mitolojisinde geçen bir aşk tanrıçasıdır Hocam.
  • Âferin! Peki, aynı kategorideki diğer tanrıçaları sayalım!
  • Afrodit, Hera, Artemis, İris…
  • Ama bunların en meşhuru Venüs’tür. Dolayısı ile “Veneroloji” kelimesi Venüs’le ilgili bir anlam içeriyor. Venüs gibi kadınlarla düşme kalkma sonucu oluşan, yâni sözün kısası “Cinsel Yolla Bulaşan” hastalıkları anlatmak için kullanılmaktadır. Listenin sekizinci sırasındaki meslektaş adayımız, aynı kökenden gelen başka kelimeler hatırlıyor mu acaba?
  • Hatırlayamadım Hocam!
  • “Veneryal”, “veneryan”, “veneral” kelimeleri de aynı kökenden gelmektedir arkadaşlar. Peki! Venüs’le Zühre arasındaki bağlantıyı kurmaya çalışalım.
  • Tâhir ile Zühre deseydiniz kolaydı da Hocam, Venüs ile Zühre arasındaki ilişkiyi çıkaramadık!
  • Zühre, Venüs’ün Arapça’sıdır arkadaşlar! Her ikisi de güzel, parlak, muhteşem gibi anlamlar içerir. Güneş batmadan önce sol tarafında beliren parlak gezegene, Araplar Zühre Yıldızı, halkımız ise Çoban Yıldızı demiştir. Hülâsa-i kelam, “Zührevî” Arapça’da, “Veneryal” ise Latince’de aynı anlama gelmektedir. Gördüğünüz gibi cinsel yolla bulaşan hastalıklar için, her lisanda kadın aslî suçlu olarak görülmektedir. Ne dersiniz bu hususta?
  • Demek ki tıpta da ataerkil kültür hâkim Hocam!
  • Haklısınız! Geldik “Derma” mes’elesine! Bu kısaltmayı siz kullandığınıza göre, açıklamak ta size düşer! Görev dokuzuncu arkadaşımızın!
  • Biz hayatı çok hızlı yaşıyoruz Hocam! Her şeyi kısaltarak bu hıza ayak uydurmaya çalışıyoruz. SMS’lerimizi bir görseniz! Slm, Asm, Olm, Kzm, Nbr…
  • Zamâne gençliği! Bu vizitimizin sonunda, konumuzla da kısmen bağlantılı olarak bir genel kültür takviyesi yapalım. Az önce bir arkadaşımız Tâhir ile Zühre’den bahsetti. Gerek Türk gerek Dünyâ edebiyâtında yer alan başka meşhur çiftleri sayalım:
  • Yusuf ile Züleyhâ, Leylâ ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Kamber ile Arzu, Ferhat ile Şirin, Sülüman ile Hürrem, Mem ile Zîn, Romeo ile Jülyet, Kleopatra ile Antonyus…
  • On beş dakîka kadar dinlenin. Polikliniğimizde doktor abla ve ağabeyleriniz ve görevli öğretim üyemizle birlikte hasta göreceksiniz. Yârın sabah sekizde tekrar görüşmek üzere iyi günler arkadaşlar!